9 Aralık 2008 Salı

MEZİTLİ GAZETESİ ve DEMOKRAT MERSİN GAZETESİNDEN ALINMIŞTIR. 09.12.2008

Cumhuriyet Halk Partisi Belediye Başkan Aday Adayı Neşet Tarhan, yaşanabilir çağdaş Mezitli’de sorunların sona ermesini sağlayacağına değindi.
Mezitli’de toplumsal huzurun sağlanması için, ilçenin sosyal demokrat belediyecilik anlayışı ile yönetilmesi gerektiğini savunan Cumhuriyet Halk Partisi Belediye Başkan Aday Adayı Neşet Tarhan, “İnsanları sevgiyle kucaklayan, güler yüzle hizmet vermeyi ön plana çıkaran, her faaliyeti ve işlemi açık, şeffaf, kent meclisi ve esnaf masası ile katılımcı yönetim tarzını benimseyen sosyal bir yönetim gerçekleştireceğiz” dedi.

CHP’nin yerel seçimde Mezitli’de ipi göğüsleyeceğine inandığını açıklayan Tarhan, ‘İnsanların hayat standartlarını yükseltecek, Mezitlililere daha huzurlu ve daha rahat yaşam olanakları sunacak belediyeciliği ancak sosyal demokrat bir anlayış gerçekleştirebilir. Böyle bir belediyeciliği ancak Cumhuriyet Halk Partisi’ne ait bir yönetim sergileyebilir’ dedi.

CHP’den Mezitli Belediye Başkan Aday Adayı olan Neşet Tarhan, yaşanabilir çağdaş Mezitli’de sorunların sona ermesi için demokratik ve şaibesiz yönetimi gerçekleştirecek bir başkana ihtiyaç olduğunu söyledi.

Ziraat Yüksek Mühendisi ve İşletmeci olan Neşet Tarhan, halkın yönetimde söz sahibi olması gerektiğini belirtti. 24 yıllık belediye yöneticiliği olan Tarhan, halkın yönetime katıldığı demokratik, katılımcı ve açık yönetim ile Mezitli’ye talip olduğunu ifade etti.

Her kesimi kucaklayacağız…

Kent yönetiminin vizyon işi olduğunu vurgulayan Neşet Tarhan, “Mezitli’nin yaşanılabilir bir yer olması, tüm toplumsal renklerin ortak paydada buluştuğu kentlilik bilincini hakim kılmakla mümkün olabilir. Biz herkesi, toplumun her kesimin kucaklıyoruz. Belirli bir kesimi popülizm adına öne çıkarmak yerine, farklı kimlikleri sosyal mozaiğin bir parçası olarak görmeyi, herkese eşit ve azami hizmet vermeyi hedefliyoruz. Kardeşlik, birlik beraberlik duyguları içinde Mezitli’nin tarihi dokusunu koruyarak el birliğiyle çağdaş bir kent yaratmak istiyoruz” diye konuştu

“Halk yönetimde söz sahibi olacak”

Mezitli’yi halkla birlikte yöneteceklerine dikkat çeken CHP’li aday adayı Tarhan, “Üniversiteli akademisyen hocalarımızdan kurulu grubumuz, ulaşım, pazaryeri, kent dönüşüm, tarihi dokunun korunması, spor ve dinlence alanlarının geliştirilmesine ilişkin projeler hazırlıyorlar. Ama bizim en iddialı olduğumuz konu, katılımcı yönetim tarzımız ve şeffaflığımız olacak. Biz halkın yönetimde söz sahibi olacağı, faaliyetleri denetleyebileceği bir sistemi oturtacağız.

Kent Meclisi ve Esnaf Masası, bu düşüncenin iki ayağı olacak. Kent Meclisi’nde muhtarlar, sivil toplum örgütü yöneticileri, mahallelerinin ileri gelen kişileri, eğitim kurumları idarecileri yer alacak.

Yerel yönetimlerin kaynaklarını halkın taleplerine göre kullanmasını hedefleyen Tarhan belediyenin halkın belediyesi olması gerektiğini de kaydetti.

Neşet Tarhan, “Demokratik ve şaibesiz yönetimi gerçekleştirecek, adil paylaşımı öngören, sorumlu, güvenilir,sözünün sahibi, değişimci dinamik bir yapım var. Vatandaş, siyasette kirlenmeye son verecek,halkın kendisini sorgulamasına fırsat yaratan ve halkın örgütlenmesinin önünü açacak bir başkan arıyor. Halkın doğrudan yönetime katılımı anlamında kenti ilgilendiren konularda tüm kent halkının,belirli bir yada birkaç mahalleyi ilgilendiren kararların alımında ise mahalle halkının katılımıyla halk anketi uygulanacaktır. Yapılacak bu uygulamayla hem yerel demokrasimiz gelişecek hem de halkımız karar süreçlerine etkin olarak katılacaktır.” dedi.

“şeffaf bir belediye”

Halkın oy kullanmak dışında yönetimde söz sahibi olmasını sağlamak amacıyla çeşitli anketlerin yapılacağı projelerde , belediye bütçeleri oluşturulurken halkın önceliklerine yer verilmesi ve bu uygulamaların da belediyelerin bütçelerine yansıtılması hedefleniyor.

Yaşanabilir çağdaş Mezitli’de sorunların sona ermesini sağlayacağına değinen Neşet Tarhan, gerçekleştirmeyi düşündüğü projelerinden bir kaçını şöyle sıraladı.

“Yerel meclis ve komisyonlarla, yenilikçi yerel yönetim anlayışı ile yerelde iktidar olmak.

Her yıl yerel yönetim ve gençlik kurultayı yapılacak.Artık gençlerde yerel yönetimde söz sahibi olacak.Çocuk ve gençlik meclisi kurulmasına ortam ve olanak hazırlanıp, onların sorunları belediye meclisinde değerlendirilecektir.

Yerel ekonomik ve sosyal konsey kurulacaktır. belediye başkanı ve meclis üyelerini izleme ve denetleme komisyonu kurulacaktır. belediye yönetimi ve bilgileri bu komisyonun denetimine açık olacaktır.

İhaleler tv.de canlı yayınlanacak

Çağın nimeti internet ve bilgisayar teknolojisini kullanarak şeffaf bir yönetim modeli oluşturacaklarını belirten Tarhan şunları söyledi: “Türkiye’de internet belediyeciliğini en iyi uygulayan belediyelerinin çalışmalarını inceledim. Biz de e-belediye modeli ile kağıtsız, bürokrasisiz, hızlı hizmet sistemini benimseyeceğiz. Belediye tüm çalışmalarını, ihalelerini internetten yayınlayacak. İnsanlar da belediyeye olan şikayetlerini ve bildirimlerini internet kanalıyla yapacaklar. İhalelerin ilanı ve sonucu internette yayınlanacaktır. ihalelerde açıklık sağlanacak. Şartnamelerin hazırlanmasında ilgili meslek odalarının görüşü alınarak, rekabet koşulları sağlanacaktır. İhaleler tv’lerin canlı yayınına açık olacaktır. ihale konusu işlerin belirlenmesinde halkın öncelikli istemlerine yer verilecektir.Katılımcı bütçe uygulamasıyla gelir ve ödemeler “aylık” olarak kentte, belediye ilan panosunda ve internette duyurulacaktır.”dedi.

Projelerini uzman bir ekiple gerçekleştirmekte kararlı olan Neşet Tahran, ortak çıkar ve değerlere sahip sosyal grupların yönetimine örgütlü katılımına da ortam sağlayacak.

Belediye bütçesi hazırlanmasında şeffaflık sağlayacağız diyen Tahran bu konuda TÜRMOB’dan katkı istenileceğini söyledi.

Daha güzel, daha yeşil Avrupa kenti Mezitli için yapacağı çalışmalar için destek isteyen Tarhan,”hizmet farkını herkes yaşayacak” şeklinde konuştu.
Neşet Tarhan’ı tanıyalım
DOĞUM YERİ : ADANA, 1950
ÖĞRENİMİ : -A.Ü. ZİRAAT FAKÜLTESİ (Toprak Bölümü)
-YÜKSEK LİSANS, İŞLETME(Türkiye’de ve Dünyada Kooperatifçilik)1971-1980
-KÖY İŞLERİ BAKANLIĞI (KOOP. ADANA BÖLGE MD.LÜĞÜ),
ETÜD-ARAŞTIRMA-PLAN VE PROJE MÜHENDİSİ (1971/74)
-KÖY İŞLERİ BAKANLIĞI MALATYA TOPRAKSU BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ, KONTROL MÜHENDİSİ (1975)
-KÖY İŞLERİ BAKANLIĞI (KOOP. ADANA BÖLGE MD.LÜĞÜ),
BÖLGE MÜDÜR YARDIMCISI ,
AYNI ZAMANDA LİSEDE ÖĞRETMENLİK (1975/77)
-TİCARET BAKANLIĞI, BAKAN TEKNİK MÜŞAVİRİ (1977-79)
-TİCARET BAKANLIĞI-YERFİSKOBİRLİK,
GENEL MÜDÜR YARDIMCISI (1979-80)

1980-2004 *(24 YIL)
MERSİN BELEDİYESİ TEKNİK BAŞKAN YARDIMCISI
MERSİN YENİŞEHİR BELEDİYESİ TEKNİK BAŞKAN YARDIMCISI

-TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ADANA BÖLGE ŞUBESİ YÖNETİM KURULU ÜYELİĞİ
-TÜTED (TÜM TEKNİK ELEMANLAR DERNEĞİ) KURULTAY DELEGELİĞİ
-TÜM BELSEN ÜYELİĞİ
-MİY (MERSİN İDMAN YURDU) ASBAŞKANLIĞI (1987)
-BELEDİYESPOR YÖNETİCİLİĞİ VE HALSPOR KURUCULUĞU
-BİRÇOK DERGİ VE GAZETELERDE BELEDİYE YÖNETİMİ ÜZERİNE YAZILARI
YAYINLANDI
-FRANSA-İTALYA-AVUSTURYA-ALMANYA-ÇEKOSLAVAKYA-MACARİSTAN VE
KKTC’DE DEĞİŞİK DÖNEMLERDE BELEDİYECİLİK KONUSUNDA TEKNİK
İNCELEMELERDE BULUNDU.
-CHP İL ÇALIŞMA KOMİTESİNDE GÖREV ALDI.
-CHP ADINA YENİŞEHİR SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA VAKFINDA
MÜTEVELLİ HEYET ÜYESİ OLARAK GÖREV YAPMAKTA.
-2004 YEREL SEÇİMLERİNDE CHP MERSİN/YENİŞEHİR BELEDİYE BAŞKAN ADAY
ADAYI OLDU.
-HALEN SPK ( SERMAYE PİYASASI KURULU) GAYRİ MENKUL DEĞERLENDİRME
UZMANLIĞI YAPMAKTA.
-YABANCI DİLİ İNGİLİZCE OLUP, EVLİ VE 2 ÇOCUK BABASIDIR.
e-mail: nesettarhan@hotmail.com
www. nesettarhan.blogspot.com
Cep: 0533 814 74 64
Ev: 325 06 65

12 Kasım 2008 Çarşamba

KENT RADYO

KENT RADYO, KASIM 2008

·
Tarhan çok iddialı konuştu

Ünlü belediyeci Neşet Tarhan, bugün Kent Radyo'dan Mezitli belediye başkanlığına aday olduğunu açıkladı. "Bilgi ve birikimlerimi Mezitli için kullanacağım, Yepyeni bir Mezitli inşa edeceğim" dedi.
MEZİTLİ İÇİN ADAYIM
Ünlü belediyeci Neşet Tarhan bugün Kent Radyo’dan, Mezitli belediye başkanlığı için aday adayı olduğunu açıkladı.
Cezmi Yılmaz’ın konuğu olan Tarhan, yıllardır belediyelerde üst düzey görevlerde bulundum. Kentleşme ve yerel yönetimler konusunda birikimlerim var. Bunu Mezitli’nin geleceği için değerlendirmek istiyorum” dedi.
TARHAN İDDİALI KONUŞTU
Kaya Mutlu ve Okan Merzeci döneminde Mersin belediye başkan yardımcılığı, daha sonraki dönemlerde Yenişehir belediye başkan yardımcılığı yapan Neşet Tarhan, Belediyecilik konusunda uzman olarak tanınıyor.
Mezitli’ye yeni beldelerin katılması ile birlikte, “köy statüsünün” değiştirilmesi gerektiğini iddia eden Tarhan, bu ancak vizyon sahibi ve kentleşme konusunda birikimi olan kişilerce yapılabilir. Ben bunu en iyj yapacak kişiyim.Bu nedenle Mezitli için aday adayıyım.”

11 Kasım 2008 Salı

DEMOKRAT MERSİN GAZETESİ

DEMOKRAT MERSİN GAZETESİ (11.11.2008)
NEŞET TARHAN MEZİTLİ’YE TALİP
Mersin’in deneyimli belediyecisi, Ziraat Yüksek Mühendisi ve işletmecisi Neşet Tarhan CHP’den Mezitli’ye aday adayı oldu. CHP tabanının ve Mersin’in sevilen ve saygın isimlerinden birisi olan Neşet Tarhan, kırsal alanın ve tarımla uğraşan kesimlerin sorunlarını çok iyi bildiğini belirterek Mezitli’deki hedefinin ise huzurlu ve çağdaş bir Mezitli olduğunu ifade etti.
NEŞET TARHAN MEZİTLİ’YE TALİP

Mersin’in deneyimli belediyecisi, Ziraat Yüksek Mühendisi ve işletmecisi Neşet Tarhan CHP’den Mezitli’ye aday adayı oldu. CHP tabanının ve Mersin’in sevilen ve saygın isimlerinden birisi olan Neşet Tarhan, kırsal alanın ve tarımla uğraşan kesimlerin sorunlarını çok iyi bildiğini belirterek Mezitli’deki hedefinin ise huzurlu ve çağdaş bir Mezitli olduğunu ifade etti.

Nasıl bir Mezitli Belediyesi?
-Tarımla geçinen üreticilerin örgütlenmesine ön ayak olan ve ürünlerinin gerçek değerinde pazarlanmasına ortam hazırlayan…
-Kent planlaması ve yatırımlardan bütçeye kadar açıklık ve katılımcılığı ön gören demokratik belediye yönetimi…
-Halkın yönetimde söz sahibi olduğu belediye…
-Halkın belediye başkanını sorgulamasına ortam hazırlanan belediye…
-Sağlık, eğitim, kadın, gençlik ve benzeri soysal projelerin gerçekleştiği…
-Mersin Büyükşehir Belediyesi ile uyumlu ve daha dinamik bir belediye…
-Huzurlu ve çağdaş bir Mezitli kenti…..

Neşet Tarhan- Öz geçmiş
1950 Adana doğumlu Ziraat Yüksek Mühendisi ve İşletmeci
“Türkiye’de Kooperatifçilik” konusunda master tezi hazırladı. 1971-1980 arası köy işleri ve ticaret bakanlıklarında bölge müdür yardımcılığı, bakan danışmanlığı, genel müdür yardımcılığı yaptı.
1980-2004 arası Mersin Büyükşehir ve Yenişehir belediyelerinde 24 yıl teknik başkan yardımcılığı yaptı. 2004 yerel seçimlerinde CHP’den Yenişehir belediye başkan aday adayı oldu. Çeşitli gazetelerde belediyecilik üzerine çok sayıda yazısı yayınlandı. Birçok ülkede belediyecilik üzerine incelemelerde bulundu. Çeşitli sivil toplum örgütlerinde yöneticilik yaptı.

7 Kasım 2008 Cuma



NEŞET TARHAN KİMDİR?

DOĞUM YERİ : ADANA, 1950
ÖĞRENİMİ :
-A.Ü. ZİRAAT FAKÜLTESİ (TOPRAK BÖLÜMÜ)
-YÜKSEK LİSANS, İŞLETME(Türkiye’de ve Dünyada Kooperatifçilik)

1971-1980 -KÖY İŞLERİ BAKANLIĞI (KOOP. ADANA BÖLGE MD.LÜĞÜ),
ETÜD-ARAŞTIRMA-PLAN VE PROJE MÜHENDİSİ (1971/74)
-KÖY İŞLERİ BAKANLIĞI MALATYA TOPRAKSU BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ,
KONTROL MÜHENDİSİ (1975)
-KÖY İŞLERİ BAKANLIĞI (KOOP.ADANA BÖLGE MD.LÜĞÜ),
BÖLGE MÜDÜR YARDIMCISI , AYNI ZAMANDA LİSEDE
ÖĞRETMENLİK) (1975/77)
-TİCARET BAKANLIĞI, BAKAN TEKNİK MÜŞAVİRİ (1977-79)
-TİCARET BAKANLIĞI-YERFİSKOBİRLİK, GENEL MÜDÜR
YARDIMCISI (1979-80)

1980-2004 *(24 YIL)
MERSİN BELEDİYESİ TEKNİK BAŞKAN YARDIMCISI
MERSİN YENİŞEHİR BELEDİYESİ TEKNİK BAŞKAN YARDIMCISI

-TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ADANA BÖLGE ŞUBESİ YÖNETİM KURULU ÜYELİĞİ
-TÜTED (TÜM TEKNİK ELEMANLAR DERNEĞİ) KURULTAY DELEGELİĞİ
-TÜM BELSEN ÜYELİĞİ
-MİY (MERSİN İDMAN YURDU) ASBAŞKANLIĞI (1987)
-BELEDİYESPOR YÖNETİCİLİĞİ VE HALSPOR KURUCULUĞU
-BİRÇOK DERGİ VE GAZETELERDE BELEDİYE YÖNETİMİ ÜZERİNE YAZILARI YAYINLANDI
-FRANSA-İTALYA-AVUSTURYA-ALMANYA-ÇEKOSLAVAKYA-MACERİSTAN VE KKTC’DE
DEĞİŞİK DÖNEMLERDE BELEDİYECİLİK KONUSUNDA TEKNİK İNCELEMELERDE BULUNDU.
-CHP İL ÇALIŞMA KOMİTESİNDE GÖREV ALDI.
-CHP ADINA YENİŞEHİR SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA VAKFINDA
MÜTEVELLİ HEYET ÜYESİ OLARAK GÖREV YAPMAKTA.
-2004 YEREL SEÇİMLERİNDE CHP MERSİN/YENİŞEHİR BELEDİYE BAŞKAN ADAY ADAYI OLDU
-HALEN SPK ( SERMAYE PİYASASI KURULU) GAYRİ MENKUL DEĞERLENDİRME
UZMANLIĞI YAPMAKTA.
-YABANCI DİLİ İNGİLİZCE OLUP, EVLİ VE 2 ÇOCUK BABASIDIR.

4 Ekim 2008 Cumartesi

*MERSİN ZİRAAT ODASINDA YENİ BİR DÖNEM

Gönüllü üyeliğe dayanmayan örgütlenmelerin sivil toplum kuruluşu sziayılmaması gerekse de TOBB gibi kuruluşların sivil toplum kuruluşu olarak ve de merkezi hükümetçe öncelikle muhatap alındığı bir dönemden geçtiğimiz için Ziraat Odasını da bu bağlamda değerlendirebiliriz. Ama daha da önemlisi Ziraat Odası bir tarımsal örgütlenme modelidir.
Tarımın Antalya-Bursa yöreleri gibi Çukurova’ da narenciye başta olmak üzere merkezi bir yerinde olan Mersin’de Ziraat Odasının önemi daha da artmaktadır. Odanın demokratik yapısı,kır yoksullarının örgütü olmayışı gibi kuşkusuz tartışılabilecek yönleri vardır. Bunlar ayrı konular…
Dün Mersin’de yapılan Ziraat Odası seçimleri sonucu,yıllardır bu örgütün başında olan,neredeyse Oda ile adı özleşmiş olan saygıdeğer büyüğümüz Sn. Salim Ongun yerine yine yakından tanıdığım genç bir arkadaşımız Cengiz Gökçel işbaşına gelmiştir. Sn. Ongun kentte sevilen,saygın bir kimliğe sahiptir. Bu saygınlığını,deneyimini yeni yönetiminde her zaman değerlendireceğine inanıyorum. Ben de kendi adıma Sn. Ongun’un geçmişteki hizmetlerini saygı ile anıyorum.
Ziraat Odası gibi önemli kurumlarda yönetim değişikliği olurken bu olgu salt o koltuktaki fotoğrafın değişimi ve kaybedenleri ötekileştiren bir değişiklik olmamalıdır. Baki Gökçel gibi sevilen bir babanın oğlu olan Cengiz Gökçel genç,enerjik,dinamik yapısı ile Ziraat Odası çalışmalarına yeni açılımlar getirmelidir. Ülkemizde ve Mersin’de tarımın bitirilmeye çalışıldığı bu dönemde birtakım çabalar ve savaşım içerisine girilmelidir.
Yeni yönetime tüm siyasi partiler ve kuruluşlar destek olmalıdır. Benim de yeni yönetime meslekten kaynaklı iki önerim olacaktır.
1-Kırsal alanda yaşayan tarımsal üretimde bulunan öncelikle küçük ve orta ölçekte tarım işletmeciliği yapan üreticilerin “TARIMSAL ÜRETİM KOOPERATİFLERİ” n de örgütlenmeleri konusunda sonuç alıcı eğitim çalışmaları yaparak öncülük edilmesi. Tarımsal üreticilerin siyasal olarak güçlenmeleri ,parlamentoda temsil edilebilmeleri,ekonomik olarak güçlenebilmeleri,tarımsal ürünlerinin değerlendirilmesinin tek çözümü tarımsal kooperatiflerde örgütlenmektir. Yatırım açlığı çeken Mersin’de tarımsal yatırımların gerçekleşmesinin aracı da tarımsal kooperatifçilik olmalıdır. Bu konuda yeni yönetim çalışma proğramının öncelikleri arasına tarımsal kooperatif örgütlenmesinin alınmasını öneriyorum.
2-Çukurova Üniversitesi- Ziraat Fakültesi,TMMOB –Ziraat Mühendisleri Odası Genel Merkezi ve Mersin Şubesi ile Ziraatçılar Derneği,Mersin Üniversitesi,Ticaret ve Sanayi Odası,Belediyeler gibi kuruluşlar ile tarımsal konuda bilimsel araştırma yapan kurumlarla ortak ARAŞTIRMA – GELİŞTİRME çalışmalarına başlanması. Bu çerçevede Alata’nın da tarımsal araştırma merkezi olarak daha modern biçimde değerlendirilmesi konusunda TZOB ve TMMOB-Ziraat Mühendisleri Odası ile birlikte merkezi hükümet nezdinde girişimlerde bulunulması.
Cengiz Gökçel ve seçilen yeni yöneticilerin Ziraat Odasında yeni bir beyaz sayfa açarak dinamik bir çalışma proğramı içerisinde Mersin tarım ürecilerine katkı sağlayacağına inancı ile başarılar diliyorum.

*TARIM VE CHP

CHP Genel Merkezi Bilim ve Kültür Platformu Çalışma Gruplarının hazırladığı raporlardan birinin konusu da TARIM.
Raporun girişinde tarımın önemi,Osmanlı Devletinden itibaren tarımdaki gelişmeler,Atatürk döneminde yapılan çalışmalar,1950 sonrası-1980 sonrası değişimler anlatılmaktadır. Tarımın genel ekonomi içerisindeki yeri,tarımsal nüfus ve tarımsal işletmeler,tarımsal girdiler,üretim planlaması,tarımda özelleştirmeler ve yabancı sermaye girişi anlatılmakta. Dünya Ticaret Örgütü-AB-IMF ve Dünya Bankasının Türk tarımı ve çiftçisine bakışı değerlendiriliyor.
Balıkçılıktan seracılığa kadar sorunlar açıklanırken pamuk,narenciye,fındık,tütün,zeytin,patates,mısır gibi birçok ürün özelinde değerlendirme yapılmıştır.
Raporun sonuç bölümünde AKP’ nin tarımı nasıl çökerttiği,CHP’ nin tarımda neler yapacağı teker,teker açıklanırken CHP’ nin çiftçiye verdiği sözler somut olarak sıralanmıştır.
Ben bu bağlamda TARIMSAL KOOPERATİFÇİLİK konusuna ilave ve vurgu yapmak istiyorum.Kır yoksullarının,çiftçilerin yoksulluk sarmalından kurtulabilmeleri,giderek büyüyen işsizlik sorunlarının önlenebilmesi,ekonomik ve demokratik haklarını alarak,sorunları çözümlenmiş olarak siyasal güç haline gelebilmeleri üreticilerin demokratik halk kooperatiflerinde örgütlenebilmeleri ile olasıdır.Anayasamız ve Devlet Kalkınma Planlarında her dönem kooperatifçiliğin önemi,özendirilmesi ve desteklenmesi öngörülmüş iken durum hiç de öyle değil. 12 Eylül 1980 darbesinin ülkemizde parlamentodan başlayarak birçok demokratik kuruluşu kapattığını,yöneticilerini yıllarca haksız yere cezaevlerine kapattığını beraat ile sonuçlanan davalar sonucu birçok kişinin cezaevi koşullarının da etkisi ile canlarını yitirdiğini anımsamakta yarar var.Yunanistan’da faşist diktatör Metaxas ve askeri cunta döneminde ,İtalya’da faşist Mussolini zamanında da kooperatif hareketin,örgütlenmenin yok edildiğini biliyoruz. Ancak.adı geçen ülkeler gibi birçok ülkede ,AB üyesi ülkelerde bugün tarımsal kooperatifçilik örgütlenmesi genel ekonomi içerisinde çok önemli yer tutar konuma gelmiştir. Oysa, ülkemizde ne olmuştur? 12 Eylül darbesi Türkiye’de KÖY-KOOP (Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri Merkez Birliği) çatısı altında gelişen,demokratik halk kooperatifçiliği hareketini,KÖY-KOOP’u kapatarak ,yöneticilerini cezaevine yollayarak ,kooperatiflere desteği kaldırarak önlemiştir. Arkasından 24 Ocak 1980 kararları ile neoliberal düzene geçişin temelleri atılmıştır. Ne yazık ki aradan 26 yıl geçmesine karşın faşist hareketlerin balyozunu yemiş batı ülkeleri kooperatif hareket örgütlenmesini küllerinden yeniden doğarak daha canlı kılarken ,ülkemizde kooperatifçiliğin “K” sı bile yok. Demokratik hak ve özgürlükleri kullandırmayan yönetimlerden kooperatif örgütlenmesini özendirmeleri de zaten beklenmemelidir. Mevcut siyasi iktidar ve neoliberal ekonomiden yana partilerin ülkemizde kooperatifçilik hareketinin gelişimini istemeyeceği bilinmelidir. Çünkü kır yoksulları,köylüler demokratik halk kooperatiflerinde güçlü bir biçimde örgütlenmeleri halinde ekonomik yönden güçleneceklerdir. Ekonomik yönden güçlenen köylüler böylece siyasal yönden özgürce karar verme olanağına kavuşarak daha demokratik ve sağlıklı siyasal yapılanma gerçekleşecektir. İşte 12 Eylül 1980 darbesi ve uzantılarının Türkiye’de kooperatifçilik hareketini yok etmesinin CHP’nin ise bu hareketin güçlenmesini istemesini nedeni.Raporun”kooperatifçilik” bölümlerinin bu bağlamda analiz edilmesinde,değerlendirilmesinde yarar var.
CHP’li İl Genel Meclis Başkanı Sn. Ali Erdinç’in öncülüğünde partili diğer İl Genel Meclisi üyesi arkadaşları CHP’nin “Türkiye!de Tarım” başlıklı raporunu”kendi olanakları ile” çoğaltarak köylere,ilgili kişi ve kuruluşlara ulaştırmışlar.Arkadaşların bu çalışmalarını kutlamak gerekir diye düşünüyorum.İlgililer bu rapor sayesinde CHP’nin tarım politikasına ilişkin görüşleri ve iktidara geldiğinde yapacakları hakkında bilgi sahibi olacaklardır. Herkesin bu raporu “okuyarak” katkı sunmasında ,raporun kitleselleşmesinde ,her kesim tarafından okunmasında,bilinmesinde yarar olacaktır.

*KADIN ÖRGÜTLENMESİ VE KOOPERATİFÇİLİK

Kadınların gönüllülük ilkesine dayalı demokratik olarak kooperatiflerinde örgütlenerek ekonomik ve sosyal/demokratik sorunlarına çözüm aramaları 1800’lü yılların ortalarına dayanmaktadır. Kuşkusuz, kooperatif örgütlenme kadın/erkek bir arada ve hayatın her alanında çok önemli bir modeldir. Maalesef Türkiye’de 12 Eylül 1980 hareketi ile beraber birçok demokratik kazanımlar yok edildiği gibi özellikle kırsal alandaki demokratik halk kooperatifleri ve kooperatifçilik de yok edilmiştir.
TİME dergisi 24mart 2008 tarihli sayısı “DÜNYAYI DEĞİŞTİREN 10 DÜŞÜNCE” yi kapak yapmıştır. Bu 10 düşünceden birisi de “Çalışan Kadınlara Küçük Krediler Sağlanması ve Kullandırılmasındaki Mucize” başlığı ile yer almıştır. 2001’de 4 milyar dolar olan kredi miktarı 2006’da 25 milyar dolara çıkmıştır. 1970’den 2006’ya 100 milyon kişi bu yolla kredi almış. Bunu salt ekonomik katkı olarak algılamamak gerek,toplumsal katkıda sağlamaktadır.
Ülkemizde de 2000’li yıllarda kurulan kadın kooperatifleri mevcuttur. Bunların çoğu İstanbul. Sakarya ve Kocaeli bölgesindedir. 30 işletme kooperatifi, 5 ev eksenli çalışanlar küçük sanat kooperatifi, 2(Çorum ve Osmaniye) tüketim,2(Söke ve Kocaeli) konut,1 tarımsal amaçlı(yağlar köyü) kadın kooperatifi mevcuttur. Bu kooperatiflerin yurt dışı (AB—FAO—ve bazı vakıflar,v.b…) ve yurt içi bazı kredi kaynaklarından yararlanma olanağı vardır.
Kadınlarımızın el emeklerini değerlendirmesinden, sosyal çalışmalara ( tiyatro,müzik,v.b…) kadar çok yönde üretici hale gelmesini, örgütlenmesini sağlayacak, dayanışma içerisinde olmalarına ortam hazırlayacak, istihdam fırsatı sağlayacak, yaygınlaşan işsizlik ve yoksulluk sorununa bir ölçüde katkı sağlayacak kooperatiflerde örgütlenmeleri kadınlarımızın siyasette de daha güçlü yer almaları için fırsat olacaktır.
En az 7 kişi ile kurulabilecek kadın kooperatifleri daha sonra bir araya gelerek Kooperatif Birlikleri biçiminde üst örgütlenmeye gittiklerinde daha da güçlü hale geleceklerdir.
Yukarıda verilen çok özet bilgilerden sonra kırsal alanda ve kentte yaşayan Mersin’li kadınların da değişimi yakalayarak kadın kooperatiflerinde örgütlenme modelini düşünmelerinde,değerlendirmelerinde yarar var. Partilerin kadın kolları, KA-DER, KAL—DER,ÇağdaşYaşamı Destekleme Derneği, Cumhuriyetçi Kadınlar Derneği v.b… örgütlerdeki kadınlarımızın birde bu açıdan kadın sorunlarına bakmaları açılım sağlayabilir.
Kadınlarımızın birlik, beraberlik ve dayanışma içinde kooperatiflerde örgütlenerek değişimin öncüsü olacakları mutlaktır. Bu olgu geç de olsa zaten gerçekleşecektir. Önemli olan zamanı ıskalamadan işe başlamaktır.

*İŞSİZLİK - YOKSULLUK ve BELEDİYELER

İşsizlik ve yoksulluk bugün ülkemizde ve dünyada yaşanan en önemli sorunların başında gelmektedir. Kuşkusuz bu sorun yeni değildir. 19.yy.başında İngiltere gibi liberal ekonominin en yaygın,acımasız uygulandığı ülkelerde yoksulluk ve buna bağlı göç olgusu için özel yasalar çıkarılmıştı.BM. 2005 yılını Yoksullukla Mücadelede “Karar Yılı” ilan etmişti. Ama, hala dünyada bir milyar insan günde 1 doların altında gelir ile yaşamaktadır.
Günümüzde özellikle Avrupa ve Güney Amerika’da sol yönetimlerin işbaşına geldiği ülkelerde bu bağlamda çok ciddi sosyal politikalar geliştirilmiştir. Bu yöndeki olumlu çabalarına karşın İngiltere.Fransa,Almanya gibi ülkelerde yönetimler,liderlerin durumu sarsılmaktadır. Türkiye özelinde de bugün % 30’lara gerileyen tarım sektörünün % 10 ve daha aşağılara çekilme planı,proğramı kırsal alandan kentlere göçü daha da arttıracağından mevcut işsizlik ve yoksulluk oranı önümüzdeki yıllarda hızla yükselme eğilimi gösterecektir. Bu nedenle merkezi hükümet ve belediyeler ,siyasi partiler yeni somut sosyal politikalar,projeler üretme durumundadırlar.Bu konuda inandırıcı ,başarılı,somut projeler üreten siyasi partilerin iktidar şansı bulacağı kesindir.
Yoksulluk sınırı ve altında yaşayan işsizlere “ASGARİ GELİR DESTEĞİ” uygulaması değerlendirilmelidir. En doğrusu merkezi hükümetçe bu konuda yasal düzenleme yapılmasıdır. Bu bağlamda Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma fonu uygulaması yeniden düzenlenmelidir. Bu fonun kullanımında yetki Valiliklerden Belediyelere aktarılmalı ve sadece aylık gelir desteği biçiminde uygulama başlatılmalıdır. Zaten,belediyelerin yerel ortak nitelikteki gereksinmeleri karşılamak üzere kurulduğu Belediye Yasasının 3. maddesinde yer almıyor mu ? Yine Belediye Yasasının 14. maddesi “sosyal yardım ve hizmet” yapmayı belediyelere görev olarak vermemiş mi? Yine aynı madde belediye hizmetlerinin sunumunda “düşkün ve dar gelirlilerin durumuna uygun yöntemler uygulanır” hükmünü getirmemiş midir ? Belediyelerin yetkilerini belirleyen yasanın 15. maddesi ( 3.maddeye koşut olarak ) belediyelerin belde sakinlerinin yerel ortak nitelikteki gereksinmelerini karşılamak amacıyla her türlü faaliyet ve girişimde bulunacağı hükmünde değil midir?
Öyle ise Belediye Yasasının belediyelere verdiği bu sosyal görev ve yetkiler yoksulluk ve işsizliğe çözüm bağlamında analiz edilerek somut çözümler getirici doğrultuda uygulamaya gidilmeli,İçişleri Bakanlığından da bu anlamda yasanın anılan hükümlerine açılım getirmesi sağlanmalıdır.
Mevcut hükümet önümüzdeki dönemde belki de bu bağlamda bir yasal düzenlemeye gidebilir,bunu oya tahvil etmek amacı ile politik bir manevra yapabilir. Ancak,CHP gibi sosyal politikalara önem veren partilerin ve CHP belediyelerinin bu uygulama konusunda yetkinin ( Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu da belediyelere devredilerek) Belediyelere aktarılmasına öncülük etmeli,savaşım vermelidir. Yoksa,hükümetin yapacağı bir düzenleme sonrası muhalefet söylemlerinin inandırıcılığı olmayacaktır.
Yoksulluk sınırı altında yaşayan işsizlere “aylık asgari gelir desteği” uygulamasını insanlara balık tutmayı öğretmek gibi bir nevi neoliberal bir düşünce çerçevesinde karşı çıkmak da doğru değildir. Çünkü,bir bilim adamımızın dediği gibi balık varsa tutulur. Türkiye’de tutulacak balık kalmadığından böyle bir formül çözüm olarak önerilmektedir.
Ekonomi gelişse bile istihdam artmadan insanların kaderi değişmiyor. Yoksullukla savaşım temel insan haklarındandır.Sosyal politikanın temeli insanlara insanca yaşama fırsatı sağlamaktır. Kuşkusuz bunun öncüsü sosyal demokrat partiler ve belediyelerinin başkanları olmalıdır. Mersin B.Şehir Belediyesi de sosyal politikasını bu eksende proje haline getirerek merkezi hükümet nezdinde ( partisinin de genel merkez düzeyinde desteğini alarak) projesinin,iddiasının mücadelesini başlatmalıdır.

*ÜRETİCİ ÖRGÜTLENMESİ

1968’de Fransa’da başlayan Avrupa’daki öğrenci direniş hareketi önderleri bugün Fransa,Almanya gibi ülkelerde milletvekili,bakan olarak devletlerinin yönetiminde söz sahibi olmuşlardır. Bizde ise o dönemin liderleri darağacına layık görüldü,öldürüldü,değişik biçimlerde etkisizleştirildi,yok edildi.
12 Eylül 1980 dönemi ve öncesi de Avrupa’da kimi ülkeler faşist rejimle yönetilmekte idi. Ama,bugün bu ülkeler tüm kurumları ile yeniden doğarak demokratikleşmede ve kalkınmada daha üst düzeylere gelmelerine karşın ülkemizde ise, 12 Eylül askeri yönetimi parlamento başta olmak üzere demokratik kurumları teker,teker yok etmiştir. Ancak,bugün 12 Eylül öncesi kurumları bırakın daha ileri taşımayı,12 Eylül öncesi yapılanma dahi oluşturulamamıştır. İşte bunlardan birisi de 1980 öncesi kırsal alanda yaşayanların ,köylülerin demokratik halk kooperatiflerinde KÖY-KOOP. çatısı altında örgütlenmesi 12 Eylül askeri yönetimince yok edilmiştir. Ne yazık ki bugün halen köylülerin demokratik halk kooperatiflerinde örgütlenmelerinin yolunu açacak önlemler alınmamaktadır,bunun savaşımı verilmemektedir.
Bugün ülkemizde mevcut tarım satış kooperatif birlikleri,tarım kredi kooperatif birlikleri tarımdaki üreticilerin ,köylülerin,kır yoksullarının demokratik örgütlenmesi değildir. Gelişmiş ülkelerde örneklerini gördüğümüz demokratik kooperatifçilik ile hiç ilgileri yoktur. Bunlar hükümetlerin güdümündeki arpalıklardır. Ziraat Odaları da köylülerin, tarımla geçimini sağlayanların kurtuluşu için kucaklayıcı, kurtarıcı bir yapılanma içerisinde değildir.
Ekonomik güç siyasi gücü doğurur. Köylülerin de ekonomik açıdan güçlenmedikçe bir siyasi güç haline gelmeleri ,parlamentoda temsil edilebilmeleri olası değildir. 1977’de B.Ecevit bu olguyu görmüştü.Köy kooperatifçiliği ve örgütlenmesini desteklemişti. Bu söylemleri ile iktidara taşınmıştı. Bu arada demokratik halk kooperatifçiliği önderleri (KÖYKOOP örgütlenmesi altında) Adana’dan,Samsun’dan,Denizli’den ve daha birçok ilden temsilcilerini TBMM’e göndermişlerdi.Fakat,ne yazık ki o dönemde de bırakınız sağ partileri solda dahi köylülerin sırtından TBMM’e gelmeyi alışkanlık haline getiren kimi milletvekilleri ,bakanlar dahi bu oluşumdan,güçlenmeden rahatsızlık duymaya başlamışlardı. Kuşkusuz biraz da bu gelişmeler solu ,CHP’yi daha da güçlendirdiği içindir ki 12 Eylül darbesi yapılmıştır.
Günümüzde de köylü,çiftçi edebiyatı yaparak kendilerini güç haline getiren sağ siyasi partiler ve marjinal de olsa zaman,zaman solda dahi siyaset yapanlar vardır. Bunlar Devletin hantal yapısından yararlanarak,bürokrasiden güç alarak statükodan yana olanlardır. Oysa artık,toplumsal dönüşüme gereksinme vardır. Bunun bir parçası olarak da tarımın çöküşünü önlemek gerekir. Kısa erimde kırsal alanda yaşayanların %36’dan %10’a düşürülmesinin hedeflenmesi beraberinde kırsal alanda işsizlik,yoksulluk v açlığı beraberinde getirmektedir.
Tarımda çöküşü önlemek için ABD’yi yeniden keşfetmeye gereksinim yoktur. 1980 öncesi B.Ecevit’in “ne ezilen ne ezen insanca,hakça bir düzen”,”toprak işleyenin su kullananındır” sloganları ile bütünleşen demokratik yönetimlere sahip halk kooperatifçiliğinin,köy kooperatifçiliğinin örgütlenmesinin önünü açmak,bu kooperatiflere projeye dayalı yatırım desteği,ilaç,gübre,mazot,makine ve ekipman gibi tarımsal girdileri için mali destek zorunludur.Çıkış buradadır. Kır yoksullarının demokratik halk kooperatiflerinde örgütlenmesini istemek her demokratın,yurtseverin öncelikli istemleri arasında olmalıdır.

*YOKSULLUKLA MÜCADELE POLİTİKASI

2000 yılına girerken ülkemiz yoksullukla çok daha çarpıcı biçimde yüz yüze gelmiştir. Yoksulluğu önlemede orta ve uzun erimli yeni politikalar oluşturulur iken kısa erimde neler yapılabilir? Bu konuda reel sosyal politikalara gereksinme vardır.
Ekonomide,sektörel büyümenin istihdam artışı yaratacağı olgusu ILO dahil birçok uluslar arası kuruluşta artık anlamını yitirmeye başlıyor. Büyümenin tek başına çözüm olmadığı ileri sürülmektedir.
Ülkemiz için iki önemli olguyu vurgulamak gerekir. Birincisi izlenen bilinçli politikalar sonucu tarım çözülmekte,çökmekte,1.5 milyon kişi tarımdan koparken giderek artan yeni işsizlerin oluşması. İkincisi,kentlerin artık yoksulların mekanlarında tutunmalarını zorlaştırmaları.(her ikisi de Mersin için çok önemlidir).
Ülkemizde 6 milyon kişi gıda yoksulluk sınırı altında yaşamaktadır. Nüfusun % 3.4’ü günde 1doların altında,% 18’i 2 doların altında tüketim düzeyi ile yaşamlarını sürdürmektedirler.
Yoksulluğa kısa erimli çözüm olarak bazı akademisyenlerce,kurumlarca bu AİLELERE (belki ev kadınları aracılığı ile) SINIRLI---DÜZENLİ NAKİT GELİR DESTEĞİ POLİTİKASI önerilmektedir. Bu konuda Boğaziçi Üniversitesince 24 senaryo üzerine teknik çalışmalar mevcuttur.Örneğin iki aşamalı düşünülen bir çalışmada;
1.aşama………..Günde 2.15 doların altında günlükle yaşayanlar(nüfusun %14’ü)
Ayda 65 dolar gelir desteği(1.7 milyon aileye)
GSMH’nın binde 56’sını oluşturuyor.
2.aşama ………yani daha sonraki aşamada düşünülebilecek ise;
Ayda 100 dolar gelir desteği. GSMH’nın binde 87’sini oluşturuyor.
Bu rakamlar yoksul ailelere ayda65—100 dolarlık gelir desteğinin kaynak anlamında ülke bütçesinde önemli bir yer tutmadığını kanıtlamaktadır. Demek ki KAYNAK KITLIĞI diye bir mazeret söz konusu değildir.
Olayın tartışılan diğer boyutu böyle bir yardımın insanları tembelliğe alıştıracağı veya insan onuruna uygun olmadığı savı.Acaba öyle mi?
Örneğin CHP “sıfır açlık projesi”ne vurgu yaparken sadaka kültürünün bir parçası haline dönüştürmekten söz etmekte,AİLE YARDIMI anlayışını netleştirmediklerini açıklamakta.Ancak,meseleyi şu kadar para vereceğiz noktasına indirgemenin doğru olmayacağını açıklamıştır. SOSYAL DEVLET ilkesine öncelik veren CHP ,bir taraftan netleştirilmeyen aile yardımı politikasından söz ederken diğer taraftan nakit gelir desteği politikasına ise sıcak bakmadığını ifade ediyor.
Yukarıda bir akademik öneri bir de sosyal politikalara önem veren bir siyasal partinin örtüşmeyen görüşleri açıklanmıştır. Ancak,1900’lü yıllar biterken ülke gündeminde büyük sorun haline gelen yoksulluğa çözüm konusunda kısa erimli acil ekonomik politikalar geliştirilmesi gerektiği de zorunludur. Bu bağlamda Mersin özelinde de Belediyeler, Kent Konseyinin,başta kadın dernekleri olmak üzere sivil toplum hareketlerinin de bu soruna yönelik çalışmaya bir uçtan başlamaları gerekir diye konuyu gündeme taşımak istedim.

*MERSİN YOKSULLUK HARİTASI

Dünyada az sayıda gelişmiş ülke küreselleşmeyi ekonomik anlamda yorumlayarak,insan unsurunu,demokratikleşmeyi,dengeli büyümeyi göz ardı etmek sureti ile geri kalmış ve gelişmekte olan ülkeler aleyhine büyümelerine devam etmektedirler. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler cari açıklarını dış borçlanma yoluyla finanse etme yoluna gitmekteler. Bu olgu da işsizliği,yoksulluğu giderek arttırmaktadır.
ABD odaklı IMF—Dünya Bankası—DTÖ(Dünya Ticaret Örgütü) gibi finans kuruluşları gelişmekte olan ülkelerdeki yoksulluk ve işsizliği arttırırken artık giderek etkinliğini yitiren BM(Birleşmiş Milletler) ,”Yoksullukla Mücadele ve Demokratik Yönetişim” adı altında yoksulluğun azaltılması,çevre ve sürdürülebilir kalkınma,demokratik yönetişim ,çevre ve iklim değişikliği gibi konuları aynı kalkınma proğramı çerçevesinde cılız biçimde yürütmeye devam etmektedir.
6.5 milyar toplam dünya nüfusunun % 40’ı günde 2$’ın altında,% 17’si 1$’ın altında gelire sahiptir. Avrupa’da ise 1 inek günde 2$ teşvik almaktadır.Türkiye’de de nüfusun %24’ü günde 4.30$’ın ,%2’si ise1$’ın altında gelirle yaşamını sürdürmektedir.
Amaç GSMH(gayri safi milli hasıla) ‘yı arttırmak değil,sürdürülebilir,dengeli ve demokratik kalkınma içerisinde yaşam standardını yükselterek büyümeyi gerçekleştirmek olmalıdır. GSMH yerineBluton kuralındaki gibi GSMM(gayri safi milli mutluluk) büyütülmelidir.
ABD—IMF—Dünya Bankası—DTÖ—Küreselleşmeye karşın yoksulluk ve işsizliği yenme yönünde başarılı çalışmalardan esinlenmek gerekir. Örneğin bir tarafta teknoloji ve eğitime dayanarak gelişme yolunda ilerleyen Çin ve Hindistan,diğer tarafta ABD ve güdümündeki finans kuruluşlarına karşın solu iktidara taşıyan Güney Amerika ülkeleri..
Yoksul insanlar çok az konuşma fırsatı bulur. Konuştuklarında da kimse dinlemez. Özgür olmayı beklerler. Yoksul ülkelerde yoksul insanlar gibidir. Yoksulluk olmadan büyümeyi gerçekleştirmek sosyal devlet olmanın gereğidir. Yoksulların korunmasında Devlet ve yerel yönetimler daha aktif olmalıdır. Brezilya’da yoksullara,işsizlere uygulanan”asgari gelir desteği” uygulaması araştırılmalıdır. Türkiyede’de yoksulluk sınırındaki herkese ayda 100 $ gelir desteğinin bütçeye maliyeti yılda 4.3 milyar dolar olur. Bu ise toplam ulusal gelirin %1.78’ini oluşturacaktır. Doğan Grubunun satın aldığı İstanbul Hilton oteli arsası alanındaki plan değişikliğinden sağlatılan rantın 3 milyar $’ı geçtiğini belirtirsek rakamın boyutunu yerel yönetimler bazında daha iyi mukayese etmiş oluruz. Açıkçası 1—2 parseldeki kentsel rant yoksullara aktarılırsa Türkiye’deki her yoksula her ay 100$ ‘ın üzerinde geçim desteği sağlanmış olacaktır. Bu rakamı kent ölçeğinde değerlendirdiğimizde de yoksulluğa çözümün çok güç olmayacağı anlaşılacaktır. Önemli olan olayın ciddiyetini kavramak ve buna göre politikalar oluşturmaktır.
Dünya ve ülke genelindeki yukarıdaki genel açıklamalardan sonra Mersin’de ne yapılabilir. Her şeyden önce Valilik—İl Genel Meclisi veya başka birim veya birimleri aracılığı ile veya Mersin B.Şehir Belediye KENT KONSEYİ—YEREL GÜNDEM 21 bu konuyu gündemlerine alarak Üniversite aracılığı ile veya ciddi kamuoyu araştırma firmaları aracılığı ile Mersin’in yoksulluk haritasını çıkartarak işe başlanabilir. Bu harita kent bütününde ve hatta bölgeleri itibarı ile Mersin’in yoksulluk resmini çıkaracaktır. Mevcut durum tespiti yapıldıktan sonra çözüm konusunda Valilik ve B.Şehir Belediyesi öncülüğünde çözüm projeleri üretilmelidir. Sivil Toplum Örgütleri de bu bağlamda palyatif çalışmaları bırakarak somut,sonuca gidecek böylesine önemli bir projeye katkı sunmaya bakmalıdırlar. Yoksa her gün Mersin Kalkınması,Barış Kenti Mersin,Dünya Kenti Mersin sloganlarını soyut biçimde yinelemekten öteye gidilemez.

*BİZİM SOSYAL DEMOKRAT PARTİLER VE LATİN AMERİKA’DA SOL

Yıllardır ABD emperyalizminin arka bahçesi konumundaki Latin Amerika ülkelerinden Venezüella,Brezilya,Bolivya,Uruguay,Şili ve Arjantin’de kimi eleştirilere karşın sol yönetimler işbaşına gelmiştir diyebiliriz. Bu ülkeler 1960 – 70 yıllarında dikta rejimlere,askeri darbelere sahne olmuş iken 1980’lerde bu yönetimlere karşı hareketler başlamıştır. ABD ve IMF karşıtı söylemler ile neoliberal politikalara karşı çıkan sol,halkçı iktidarlar bugün işbaşında daha ziyade yoksul kitlelere,varoşlara seslenmektedirler. Küreselleşmeye karşı çıkarak “Başka Bir Dünya Mümkün” diyen bu ülkeler “Birleşik Latin Amerika” projesini yaratmaya çalışmaktadırlar. Bu ülkeler ezilenlerin kurtuluşunu anti-emperyalist,anti-kapitalist bir iktidar mücadelesinde görmektedirler.
Peki,1980’den buyana halkçı iktidarların yönetime gelmesini başaran Latin Amerika ülkelerine karşılık 12 Eylül 1980 askeri rejiminden sonra Türkiye solu niçin iktidarda değil? Bu ülkelerin örnek alınabilecek uygulamaları olamaz mı?
Türkiye’de sosyal-demokratlar;
-Küreselleşmeye,ABD ve neoliberal politikalara,IMF’e karşı çıkmamalı mı?
-Bedava eğitim ve sağlık hizmetini seçim bildirgelerine koyamaz mı?
-“Sıfır Açlık” projesi oluşturmamalı mı?
-Bakanları,milletvekilleri ile ilk iş olarak gecekondu mahallelerini gezmemeli mi?Sendikalar-Sivil Toplum Örgütleri ve sermaye çevreleri ile “sosyal pakt” kurmamalı mı?
-Bir milyon yeni iş+ev kadınlarına emekli maaşı gibi projeleri gündeme getirmemeli mi?
-Bakanların yarısı kadın milletvekillerinden olmalı diyemez mi?Bütçenin yarısı sosyal proğramlara ayrılarak,bazı savunma harcamaları kısılacak diyemezler mi?
-Anayasayı değiştireceğiz diyemezler mi?
-Her şeyin başına İNSAN konacaktır denilemez mi?
Bunları kim yaptı? Kimilerinin “demokratik burjuva parlamenter rejim”,”demokratik kapitalizm”,”devrim ihaneti”,”sınıflar üstü sosyalizm”,”milliyetçi burjuva anlayışlar”,v.b…biçimde eleştirdiği Latin Amerika’da ,yine kimilerinin eleştirdiği köylü önderler,ortaokul mezunu liderler,eski sendikacılar,”tüm günahlara sahibim” diyen dul bir kadın,v.b…liderler yukarıda bazılarını saydığım toplumsal projeleri halka sunarak iktidar olmuşlardır.
Türkiye’de sol iktidar adına ,Cumhuriyetin korunmasına karşı gerek birey-birey destek,gerekse partiler düzeyinde kurumsal destek-ittifak projeleri arayışı sürerken sosyal-demokrat partiler önümüzdeki seçimler için kitlelere Latin Amerika’daki örneklere benzer biçimde projeler,hedefler sunamaz mı? Küçük burjuva önderlerin,aydınların kent yoksulları ve kır yoksulları ile ittifak yapma gibi çabaları olamaz mı? Bu soruları çoğaltmamız olası. Biz Latin Amerika’daki sol hareketlere burun kıvırırken doğuda Kore,Nepal,Filipinler,Tamil,Endonezya,Tayland,Vietnam,Hindistan gibi ülkelerde bile işçiler,köylüler ,işsizler yükselen bir halk hareketi zinciri oluşturarak dünyada yükselişe geçme işaretleri veren yeni dalganın Asya ayağını oluşturmaktalar. Türkiye’deki sosyal demokrat partilerin bu ülkelerdeki gelişmeleri yakından izlemesi ,dersler çıkarması,halka yeni iktidar projelerinin açılımlarını sunmaları gerekmez mi? Cumhuriyeti korumak kuşkusuz hepimizin öncelikli görevimiz ama sosyal demokratları iktidara taşımak için ,halkın iktidar olabilmesi için sadece bu hedef yeterli olabilecek mi?

*BALIK ÇİFTLİĞİ KURULACAKSA , NEREDE / NASIL ?

Üç tarafı denizle çevrili ülkemizde balıkçılık sektörünün gelişmediği,yeterince üretim dolayısıyla ihracat yapılmadığı,insanlarımızın balık tüketiminin çok az düzeyde olduğu,
Denizlerimizin belediyeler,turistik tesisler,fabrikalar tarafından denize deşarj edilen pissular ile kirletildiği,
Gemiler,tekneler tarafından da denizlerimizin kirletildiği,
Çarpık yapılaşma ile sahillerimizin yok edildiği de bilinmektedir.
Yukarıda bazıları belirtilen olumsuzluklara karşı mücadele edilemez iken denizdeki balık çiftliklerini denetlemek çok daha zor olmakta.Sahil Güvenlik Komutanlığının Muğla yöresindeki balık çiftliklerine ilişkin raporunda mevcut balık çiftliklerinin yarısının ruhsatsız çalıştığı,ruhsatlı alanlarından daha fazla saha işgal ettikleri ve denizi kirlettikleri açıklanmıştır.
Ülkemizde sayılara hızla artan balık çiftliklerinin büyük bölümü Muğla yöresinde ve sürekli şikayete yol açmaktadır. Balık çiftlikleri ülkemizde salt ekonomik olsun diye maksimum 30—40 metre derinlikteki sahillerimizde inşa ediliyor. Akdeniz ve Ege’de sahilden 15—20 metre uzaklaşınca derinliğin 60—70 metre olduğunu biliyoruz.Sonuçta ülkemizdeki yapılanma modeli ile balık çiftlikleri turizm’e darbe vururken,denizlerimizin kirlenmesine yol açmakta,ekosistemi bozmaktadır.
Balık çiftliklerinde balıklar yem ve sudaki birtakım plaktonlarla besleniyor. Çeşitli kimyasallar içeren yemlerin % 80’i balıklarca tüketilmiyor. Bunlar da balık dışkıları,tüketilmeyen yem birikintileri diğer canlılar için toksik özellikler içeren birçok kimyasal maddenin oluşum ve birikimine yol açarak oksijen azalmasına yol açıyor. Bu toksik maddeler zamanla insan sağlığını olumsuz etkilemekte,deniz dibindeki bitki örtüsünü yok etmektedir. O yörede bu bitkileri yumurtlama alanı olarak kullanan diğer canlıların bölgedeki varlığı da tehdit ediliyor. Olayın salt bu yönü dahi ekolojik dengenin balık çiftlikleri ile nasıl bozulduğunu açıklamaktadır.
MERSİN SAHİLLERİNDE BALIK ÇİFTLİKLERİNE HAYIR…
Yukarıda kısaca olumsuzlukları belirtilen balık çiftlikleri uygulamasından Muğla yöresi feryat ederken bu ÖLÜM TARLALARInın Silifke—Anamur sahillerinde konuşlandırılması dünyanın en güzel denizlerinden birine sahip olan bu yöreyi yok edecektir.
Mersin’de henüz emekleme dönemini bile başlatamadığımız yat turizmini başlamadan yok etmek istemiyorsak,uzunluğu ile övündüğümüz fakat tek temiz bıraktığımız Taşucu-Anamursahillerini yok etmek istemiyorsak,Mersin’in turizmdeki potansiyelini birdaha aklımızdan bile geçirmek istemiyorsak “Mersin’de balık çiftliği kurulmasına hayır” demeliyiz.
SEÇENEK NE OLMALI ?
Norveç ve benzeri balıkçılığın geliştiği birçok ülkede balık çiftlikleri açık denizlerde tesis edilmekte. Ülkemizde bu yöntemin tercih edilmemesinin temel nedeni maliyetinin daha yüksek oluşudur. Açık denizlerde deniz ürünü yetiştiriciliğine yönelik teknolojiler gündeme getirilmelidir.Bunun için DEVLET ;

AÇIK DENİZLERDE,
BÜYÜK ÖLÇEKLİ,
PLANLANA ALANLARDA KONUŞLANDIRILAN,YÜKSEK TEKNOLOJİYE SAHİP BALIK ÇİFTLİĞİ KURACAKLARIN OLUŞTURACAĞI “BALIKÇILK KOOPERATİFLERİ”ni TEŞVİK ETMESİ,DESTEKLEMESİ GÜNDEME TAŞINMALIDIR

*AKP’ NİN 1000 (BİN) BELEDİYEYİ KÖYE DÖNÜŞTÜRME PROJESİ

AKP hükümeti mart ayı sonuna kadar yasalaştırmak üzere 900’ü nüfusu 2000’in altında olan belediye yerleşim alanları olmak üzere 100 kadar da alt kademe belediyesini kaldırarak şu anda mevcut olan 3215 belediye sayısını 2216’ya indirme girişimini başlatmıştır.Yani 1000 belediye ortadan kaldırılacak,bu belediye yönetimleri tekrar köy statüsüne getirilerek bu yerlerde özel idare müdürlükleri sorumluluk alanı içerisine alınacak
AKP’nin olaylara salt siyasi ve oy penceresinden baktığını düşünürsek bu girişimin belediye yerleşim yerlerine yönelik olarak yaklaşan yerel seçimler öncesi kentlilerin siyasal yönetim tercihlerinin AKP lehine dönüşmesi yönünde bir manevra olarak değerlendirilebilir.
Kuşkusuz,küçük belediye yönetimlerinin büyük bölümünde ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Bu olguyu yok sayamayız. Küçük yerleşim yerleri belediyeye dönüştürülürken köyün muhtarı,berberi,kahvecisi,bakkalı,v.b..(bu kişileri küçük görme anlamında ifade edilmediğini özellikle vurgulamak isterim) belediye başkanı ve belediye meclis üyesi olmuşlardır. Belediye imar planı hazırlama ve değiştirme yetkisi bu kişilerin eline geçmiştir. Bu arada bu bölgedeki araziler üzerinden bu kişiler büyük haksız rantlar edinmişlerdir. Sahil ve turizm bölgelerinde bu olumsuzluklar daha büyük boyutlara ulaşmıştır. Genelde tüm belediyeler üzerinde olduğu gibi söz konusu küçük belediyeler üzerinde de merkezi hükümet(içişleri ve bayındırlık bakanlıkları,Sayıştay) denetimi yeterli olmadığı gibi,B.Şehir sınırları içerisinde olmayanlarda B.Şehir denetimi dahi olmamaktadır. Oysa,B.Şehir meclisleri ”her şeye karşın” bir anlamda denetim organlarıdır da. Çünkü,en azından B.Şehir belediyesince hazırlanan nazım imar planlarına uygun olarak bu beldeler uygulama imar planları hazırlamak zorunda kalmaktadırlar.
Bu arada B.Şehir denetiminden de kurtulmuş olan küçük belde yönetimleri nazım imar planı ve uygulama imar planı yapma/değiştirme yetkisine aynı anda sahip olduklarından istedikleri gibi keyfi uygulama içerisine girebilmektedirler. Tabiidir ki bu arada işlerine geldiğinden bzı yatırımcılarda B.Şehir sınırları dışında ucuz arazi aramaya başlamaktadırlar.Yakın geçmişte Mersin B.Şehir sınırlarına komşu küçük beldelerde bunun çok sayıda örneği yaşanmıştır. Yatırımcılar bu beldelerde planı olmayan arazileri alarak bir meclis kararı ile o arazinin hem nazım hem de uygulama imar planlarını hazırlatmışlardır.Böylece kısa yoldan arazilerini arsa haline getirmişlerdir. Biraz da bu olumsuzlukların etkisi ile B.Şehir sınırlarını genişleten B.Şehir yasasının yakın tarihlerde değiştirildiği bilinmektedir. Bu açıdan ilk bakışta B.Şehir sınırları dışındaki nüfusu 2000’in altındaki belediyelerin kaldırılması olumlu gibi gözükebilir. Ancak,bu değişikliğin politik mülahaza ile yapılacağı gerçeği dikkate alındığında AKP’nin girişimine kuşku ile bakmamızı gerektiriyor.

CHP BU KONUDA NE DÜŞÜNÜYOR?

Her türlü yurttaşlık haklarından eşit olarak yararlanması gereken insanlarımızdan kırsal alanda yaşayanların en basit belediye olanaklarından yoksun yaşadığı ileri sürülerek bu adaletsizliğin,bozuk düzenin sürdürülemeyeceği ileri sürülmekte.Zaman içinde tüm yerleşim yerlerinin belediyeye dönüşeceği,bütün köylerde(gerektiğinde birleştirilerek) “kırsal belediyeler” kurulacağı öngörülmekte,muhtarlar belediye başkanı olacak denilmektedir.(CHP Yerel Çözüm 2000 raporundan).
Peki ne yapmalı?

Kuşkusuz kırsal alanda yaşayan kır yoksullarının,köylülerinde kentlerde yaşayan insanların yararlandığı hizmetler gibi eşit biçimde yararlanmasını sağlamak doğru bir yaklaşımdır. Ancak,özellikle politik amaçla beldeye dönüştürülen küçük köylerde çok ciddi yağma ve olumsuzlukların yaşandığı da bir gerçektir. Belediye başkanları ve belediye meclislerinin niteliklerinin iyileşmesi halkın genel eğitim ve kültür düzeyinin yükselmesi ile sınırlıdır.Halkımız kendisini yönetenleri seçerken gereken titizliği göstermeyi öğrenecektir. Bu özlemin gerçekleşmesini beklerken küçük belediyeleri içerisinde bulundukları olumsuzlukları kısa erimde nasıl önleriz? Bu da mevcut belediyeleri ortadan kaldırmaktansa belediye yönetimlerini iyileştirmenin yollarını aramaktan geçmeli. Birincisi,merkezi hükümet belediyeleri denetlemekle yetkili müfettiş ve denetçiler üzerinde siyasi baskı kurmamalıdır.İkincisi,müfettiş ve denetçiler belediyeleri denetlemek için gereken idari,mali ve de özellikle teknik(mühendislik,planlama,imar) konularda bilgi sahibi olmalıdırlar. Üçüncüsü ve özellikle hiçbir belde aynı zamanda hem nazım hem de uygulama imar planı yapma yetkisine sahip olmamalıdır. B.Şehir/veya il belediyeleri sorumluluk alanlarındaki küçük beldelerin nazım imar planlarını hazırlamak ile görevli olmalı,kademeli olarak belde ve hatta ilçe belediyeleri imar uygulamaları böylece il veya B.Şehir belediye meclislerince denetlenme durumunda olmalıdırlar.Yani,sonuçta anahtar kelime DENETLEME ve otokontrol olmalıdır.
Yukarıda çok özetle değinilen AKP hükümetinin sayısal oy hesabı ile alacağı karara karşı muhalefet partileri ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının uyanık olması gerektiği gibi alternatif daha doğru ve rasyonel projeler geliştirmelidirler.

*A.B. – ÖZERKLİK -C.H.P.

Avrupa Konseyi1950 yılında kurulmuştur. Kurulduğundan beri yerel yönetimlerin özerkliği konusunda çalışmalar yapan Konsey, uluslar arası bir sözleşmeyi 1985 yılında Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı adı ile kabul etmiştir.Türkiye’de bu sözleşmeye 1992 yılında taraf olmuştur.Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı “Avrupa ülkelerinde özerk yerel yönetimlerin korunması ve güçlendirilmesini(…) geniş bir özerkliğe sahip yerel makamların varlığının gerektiğini” kabul etmiştir.
Özerklik nedir? Özerklik,merkezi bir gücün yönettiği daha geniş bir kuruluşun içinde kendi kendini serbestçe idare etme hakkı. Merkezi idare dışında kalan kuruluşların,yasa ile belli sınırlar içinde kalmak koşuluyla,kendi hareketlerine hakim olarak kuralları yine kendilerinin düzenliyebilme yetkisi ve idari,mali konularda sahip bulundukları ,az veya çok hareket serbestliğidir.Kuşkusuz bağımsızlık,özerklikten farklı bir kavramdır.
Mersin B.Şehir Belediye Başkanı M.Özcan Karaduvar ve Kazanlı bölgesindeki akaryakıt tesisleri sorunu konusunda çok başlılık olduğunu ifade ederek basın mensuplarından belediye olarak bu konudaki yetkilerini devretmek istediğini duyurmalarını istemiştir.Bu tümceyi önemli buluyor ve üzerinde tartışılması gerektiğine inanıyorum.
Mevcut hükümet yaşanan küreselleşme olgusuna koşut olarak yerelleşme konusunda bir dizi yasa çıkartmaya çalışmakta,büyük bölümünü de uygulamaya koymuştur. Göze çarpan noktalardan birisi mevcut hükümetin yerelde belediyelere alternatif yerel güç odağı olarak “Özel İdareler—İl Genel Meclisleri”, “Bölgesel Kalkınma Ajansları” gibi kurumları mali ve idari açıdan güçlendirme çabası içerisinde olduğunu görmeliyiz. Hükümet,yerel yönetimlerden daha çok uluslar arası kapitalizm ve liberal dünya görüşünü güçlendirmek istemektedir.Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartında da kamusal sorumlulukların ,kamusal görevlerin ,genellikle ve tercihen ,yurttaşlara en yakın olan yönetimlerce yerine getirilmesi öngörülmüştür ki doğrusunun da bu olduğu kanısındayım .Sn.Özcan,sanırım sıkıntıyı aşmakta karşılaştığı zorluklar,engellenmeler karşısında sitemini yukarıda ki açıklaması ile belirtmiş olsa gerek. Yoksa,yurttaşların sorunlarını en iyi bilen belediye yönetiminin yetkisini merkezi hükümete aktarma düşüncesi sorunu çözümleyici değil daha da çözümsüz,kronik hale getirecektir.
Bu vesile ile olguyu daha genel perspektiften değerlendirmek gerekiyor.Bugün Türkiye’de seçimle gelen tek C.H.P..li B.Şehir Belediye Başkanlığı Mersin’de.Bu bağlamda Mersin B.Şehir Belediye Başkanlığının C.H.P. Genel Merkezinin Belediyeler ,yerel yönetimler konusunda görüşünü daha doğru,gerçekçi ve net ortaya koymasına katkıda bulunması beklenir. Pratikte yaşananlardan esinlenerek kuramsal “Sosyal Demokrat Belediye Yönetimi” nasıl olmalıdır? Sorusuna A.B.süreci de dikkate alınarak öneri sunulmalıdır. Bu nedenle yetki devri düşüncesinin ötesinde Mersin B.Şehir Belediyesine çok önemli görevler düşmektedir.Çünkü,bu görevi yerine getirecek başka B.Şehir Belediyesi de yok.

*DÜNYA DÜZLEŞİYOR MU ?

Thomas L. Friedman yazdığı The World is Flat(DÜNYA DÜZDÜR ) adlı kitabında önemli ve üzerinde tartışılması gereken güncel tesbitlerde bulunmaktadır.
Günümüzde dünya bir anlamda üç kutuba ayrılmış durumdadır. Tartışmasız her boyutu ile küreselleşmeden yana olanlar,doğrudan küreselleşmeye karşı olanlar ile küreselleşmenin bir olgu olduğunu kabul ederek bunun insanlar üzerinde yarattığı olumsuzluklara karşı duran,liberalizme karşı çıkarken sosyal politikalara önem verilmesi gerektiği savında olanlar.
Friedman küreselleşmeyi üç evrede değerlendirmiştir. 1492’ de Kristof Kolomb’un eski dünyadan yeni dünyaya yelken açması ile başlayarak 1800’lere kadar süren dünyayı büyük boydan orta boya küçülten 1. DÖNEM. Bu dönemde sorulan soru şuydu”Ülkem küresel rekabetin neresinde? Ülke olarak nasıl küreselleşip başka ülkelerle işbirliği yapabiliriz? “
Dünyayı orta boydan küçük boya küçülten 1800’lerden 2000’e kadar süren 2.DÖNEM . Bu dönemde sorulan soru “Şirketim küresel ekonominin neresinde? Şirket olarak nasıl küreselleşip başka şirketlerle işbirliği yapabilirim? “
2000 dolaylarında başlayan 3.DÖNEM’ in ise dünyayı bir taraftan küçük boydan minik boya getirirken diğer taraftan oyun alanını düzleştirdiği ifade edilmiştir. Küreselleşme 1’in arkasındaki dinamik güç ülkeler,Küreselleşme2 de şirketler iken 3. dönemde BİREY ‘in ön plana çıktığı bunu da fiber optik ve çok çeşitli yazılımların sağladığı ifade edilmiştir.
1. ve 2. dönemde Avrupalı ve Amerikalı ülkeler,şirketler ve kaşifler esas aktörler durumundadır. Ancak,2000’li yıllarda dünyayı hem küçülttüğü hem de düzleştirdiği için batılı ve beyaz ırktan olmayanlar da (birey veya şirket olarak) oyun alanına girmekte ve güçlenmektedirler. İşte burada Çin,Hindistan gibi ülkelerin son yıllarda dünya üzerinde kendi ağırlıklarını koyduklarını görmekteyiz.
Friedman dünyanın düzleşmesinin 10 önemli siyasi olay,yenilik ve şirket sayesinde gerçekleştiğini vurgulamaktadır. Bu olayların birincisi Berlin duvarının yıkılışı ile yani duvarlar inince pencerelerin( WİNDOWS) çıkması. 1989’da Berlin duvarı yıkılır iken Hindistan’da 1991’de kendi duvarlarını yıkıyordu. Bu dönemde kişisel bilgisayarlar yaygınlaşıyor,Windows işletim sistemleri doğuyor,modemlerin küresel telefon şebekesine bağlanması ile kullanıcıların sayısı hızla artıyor. Windows proğramı 18 dile tercüme ediliyor.
1995’lerde PC-Windows NETSCAPE taramayı,bu taramada e-mail ‘i doğurarak ikisi birlikte insanların dünyanın neresinde olursa olsun iletişimini ve etkileşimini sağlamıştır.Daha sonra “İş Akışı Yazılımı” gelişmiştir. 20001’de Çin’in Dünya Ticaret Örgütüne üye olmasıyla Çin kendi oyun alanını dünyanın geri kalanı kadar düzleştirme konumuna girmiştir. Çin kapalı ekonomisini dünyaya açarak bir tehdit,müşteri ve fırsat olmuştur. Artık,diğer ülkeler Çin’e aldırmazlık edemiyordu.
1985’de “Küresel Ekonomik Dünya” K.Amerika,Batı Avrupa,Japonya ile Asya ve Güne y Amerika’nın bir kısmında yaşayan 2.5 milyar kişiye hitap ederken 2000’li yıllarda Rusya’nın ,Hindistan’ın ve Çin’in de dahil olmasıyla bu sayı 6 milyara çıkmıştır.
Kuşkusuz,düzleşen dünyanın da kendisine göre sürtünme noktaları ve çelişkileri vardır. Friedman ,en büyük sürtünme noktası olarak kesin sınırlar ve yasalarıyla ulus devlet olduğunu belirtirken şu soruları soruyor. Düz bir dünyada ulusal sınırları koruyacak mıyız? Bilgi ve semayenin serbestçe hareketinin önündeki engeller ne olacak? Birçok ülkede üretim ve iş yapan şirketler hangi yasalara tabi olacaklar? Artan rekabet ortamında firmalar maliyetleri düşürmek için işçi ücretlerini ve haklarını kısıtladıkça huzursuzluk çıkmayacak mı?
“Düz dünyada siyaset,hangi değerleri ve sürtünme noktalarını(kırmızı çizgileri) koruyacağımıza ,hangilerinden vazgeçeceğimize karar verme sanatı olacaktır” denilir iken küresel oyunun dokusunu iyi okuyan ülke,şirket,bireylerin kazanacağı ileri sürülmektedir.
Düzleşen dünyada gelecekte genç Türkiye’nin yaşlı Amerika ve Avrupa’da etken olması,1 milyarlık koca Müslüman-Arap dünyasına laik,demokratik,hukuk devleti özellikleri ile önderlik etmesi için koşullarımız uygundur. Yeter ki sürtünme noktalarımızı doğru tesbit ederek siyaset geliştirebilelim. Hoşgörü kültürünü geliştirerek ,insanlarımızın yaşam standardını yükseltebilmek için gerçekten hayallerimizi çoğaltmalıyız.Yoksa yazarın belirttiği gibi hatıralarımız hayallerimizden fazlaysa başarı bizim için uzak demektir. Küreselleşmenin acımasız politikgerçeklerini bilerek Atatürkçü,çağdaş sosyal demokrat politikalar üretmek durumundayız.
Albert Einstein şöyle diyor:
“Kargaşa içindeki sadeliği,
Gürültü içindeki ahengi yakala.
Zorluklar arasında fırsat yatar.”

*KENT İŞSİZLERİ VE KÖYLÜLER

2004 yılında ülkemizde ve dünyada bazı olumlu gelişmeler yaşanırken dünyada başta TSUNAMİ faciası ve Irak’da Felluce ve diğer yörelerde yaşatılan insanlık dışı cinayetler gibi olumsuzluklarda unutulmadı, unutulmamalıda.
Ülkemizde de kuşkusuz olumlu bazı demokratik açılımlar yaşanmıştır. Ancak, kırsal ve kentsel alanda sosyo- ekonomik birtakım olumsuzluklar devam etmektedir.
Kırsal alanda yaşayanlar oransal olarak giderek azalırken ekonomik olarak ürettikleri ürünlerini maliyetlerin altında satmak durumunda kalmışlardır. AB. sürecinde kırsal alanda yaşayan tarımla geçinen insanları daha zor günler beklemektedir. Devletin, Hükümetin kırsal alana yönelik bir planlaması olmadığından köylüler, çiftçiler önlerini görememektedirler.Hükümetin kırsal alanda yaşayan insanların örgütlenmesini özendirici önlemleri de söz konusu değil.O zaman ne yapmalı ? Sosyal-demokrat partilerin dahi gündeme yeterince getirmediği kırsal alanda yaşayan halkın demokratik halk kooperatifçiliği biçiminde örgütlenmesi dışında çareleri yoktur.
Kentsel alanda ise 2005 yılında da gündemde olacak önemli bir olgu İŞSİZLİK . Merkezi hükümetin yatırım açısından yeterli kaynak ayırmaması , özel sektörün bu bağlamda kapasitesini sınırlı kılmaktadır.Hükümetin sıkı para politikası sonucu Bakanlıklara da memur ve işçi alımı beklenen düzeyde olmamaktadır.Durum böyle olunca işsizler, politikacılar işsizlik sorunu için belediyelerden beklenti içerisine girmekteler.Belediyelerde açık, saydam bir yönetim anlayışı sergilenmediğinden bu konuda eleştiriler ve umutlar devam etmektedir. Oysa, belediyeler bütçelerini , gelir/ gider dengelerini, finans akım tablolarını kamu oyuna açık, açık anlatsalar işsizler ve bunlara önayak durumunda olanlar daha gerçekçi değerlendirme yapma fırsatı bulurlar. Mersin’ de de belediyelerin 2005 yılı bütçelerini , gelir kaynaklarını ve olası giderlerini kamuoyuna açık, açık anlatımları saydam, şeffaf yönetimin bir gereğidir. Yönetimler açık olduğu sürece insanların düşünceleri üzerindeki kuşkular azalacak, umutları daha gerçekçi olacaktır.
Bu arada işsizlik konusunda Mersin’ de bazı sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarının birleştirilmesine de Mersin Valiliğinin öncülük etmesi bu alandaki iyi niyetli fakat dağınık, kısır çalışmaları rasyonel bir yöne sevkedebilir.
Ancak, her şeye karşın 2004’ de yaşanan kırsal alanda tarımdaki üretim plansızlığı ve örgütsüzlük ile kentlerdeki işsizlik sorununun 2005’ de azalması umudu ile…

*İPOTEKLİ KONUT PROJESİ---MORTGAGE

İpotekli konut sistemine ilişkin olarak SPK(Sermaye Piyasası Kurulu)tarafından bir yasa tasarısı hazırlandı.Yasa,son günlerde basında adından sıkça söz edilen MORTGAGE denilen ipotekli konut kredisi senetlerinin çıkarılmasını öngörmektedir.Mersin’de genel anlamda konut açığı bulunmamaktadır.Fakat,ilimizde ruhsatsız,kaçak yapı oranı %60’ın üzerindedir.Bu yapıların çoğu çağdaş yaşam mekanları olmaktan uzak,barınak konumundadır.
Mersin’de de imar planları hiçe sayılarak kent planları dışında çarpık bir yapılaşma söz konusudur.Bu yapılar belediye,teknik eleman,meslek odaları bilgisi ve denetimi dışında rasgele yapılmıştır.Mühendislik ölçütlerinden uzak ,deprem,sel baskını,yangın gibi olasılıklar düşünülmeden yapılan bu yapıların büyük bölümü son derece ilkel ve çağdışı yaşam alanlarıdır.
Kaçak yapıların yoğun olduğu bölgelerde yollar,yeşil alanlar,sığınak,okul,sağlık tesisi gibi sosyal ve kültürel alanlara ayrılan bazı yerlerde işgal edilmiştir.Sektörel anlamda ticaret-sanayi alanı gibi dağılım dikkate alınmadan yapılanmaya gidilmiştir.Bir taraftan ticaret-sanayi-depolama alanları konuta açılırken diğer taraftan bazı konut alanları da sanayi tesislerine dönüştürülmüştür.
Belediyeler bu kaçak,ruhsatsız yapılara mevcut imar yasası ve imar yönetmelik hükümlerini uygulamaya kalkar ise şehrin yarıdan çoğu yıkılacaktır.Yıkılabilir mi?Hayır.Peki o zaman özellikle Mersin,İstanbul,Ankara,İzmir gibi yoğun göç alan kentlerin en az %60’ını oluşturan kaçak yapılaşma bölgelerinde,bu yapılarda yaşamak zorunda kalan insanları gözetmek sosyal devletin,sosyal belediyecilik anlayışının gereği değil midir?Sosyal belediyecilik sadece halkın parası ile sanatçı getirtmek,havai fişek gösterisi yapmak,sağlıksız koşullarda seçim öncesi sünnet şölenleri yapmak,uçurtma şenlikleri yapmak mıdır?
Sosyal belediyeciliğe biraz da şu açıdan bakalım.
-Planlı kentleşme amaçlansın.
-İnsanların çağdaş kentlerde,çağdaş konutlarda yaşamaları için fırsat yaratılsın.
-Kaçak yapılaşma ve niteliksiz konut üretimi önlensin.
-Deprem,sel,yangın gibi afetlerde insanlar çarpık yapılardan dolayı zarar görmesin.
-Düşük gelir gruplarına da konut edinebilme olanağı yaratılsın.
Konut sektörünün bu şekilde önü açılır ise halk kazanırken belediyeler, müteahhitler, inşaat sektörü,esnaf da kazanacaktır.
SPK’nun söz konusu kira öder gibi konut edindirmeyi amaçlayan yasa tasarısının 2005 yılı başlarından itibaren gündeme geleceği anlaşılmaktadır.Hükümetin bu düşüncesine karşılık Mersin B.Şehir ve diğer bazı belediyelerin(Akdeniz,Toroslar,Yenişehir)ilgili meslek odaları ile birlikte proje hazırlayarak hükümete sunmalarında ve bu projelerinin hayata geçmesini sağlamalarında yarar var.
Düşünülen ipotekli konut projesi dışında belediyeler ilgili meslek odaları ile birlikte 2 kata imarlı kaçak yapılaşma bölgelerinde kentsel dönüşüm,yenileme projelerini imar planlarında yapılacak değişiklikler ile ve “pilot bölge” uygulamalarıyla gerçekleştirmek için bir adım atmalılar.Belediye meclis ve imar komisyonlarının birazda bu konular üzerinde halkla beraber zaman,emek harcamasına ne dersiniz?

*HALKIN İKTİDARI

Demokrasilerde halkın,halk tarafından,halk için yönetimi amaçlanmaktadır.Demokrasi ile yönetilen ülkemizdeki siyaset anlayışı gerçekte böyle midir?Hem bütün yurttaşlar, hem de “ortalama yurttaşlar” olarak tanımlanabilecek halkımız,bulundukları şehirlerin ve ülke yönetiminde ne kadar söz sahibi?
Yürürlükteki TEMSİLİ DEMOKRASİ modelinde kitleler seçimden seçime sandıklara oy pusulalarını atarlar.Daha sonra ise bu seçmenlerin edilgen konumlarına geri çekilmeleri istenir.Halkın seçtiklerini geri çekme (düşürme) yetkisi yoktur,denetleme olanağı yoktur.Yuttaşların seçim dönemi dışında söyleyeceklerinin önemi yoktur.Yurttaşların siyasete sürekli katılımını sağlayan düzenleme yoktur.Seçilenler seçmenlerin kendilerine verdiği gücü tekellerine alarak “siyasal fetişizm” e yol açmaktadırlar.Siyaset sadece profesyoneller tarafından yapılarak bunların tekeline bırakılmamalıdır.Sessiz çoğunluğun karar alma süreçlerinde söyleyecekleri dikkate alınarak yönetime katılımları sağlanmalıdır.
Mevcut yapıda kadınların erkekleri temsili demokrasinin durağan yapısında elde ettikleri kazanımlardan,mevkilerden atmaları olası mıdır? Temsili demokrasinin uygulanan modeline öncelikle karşı duruş sergilemesi gerekenlerin başında kadınlar yer almalıdır.Gençlerimizi ortalıkta görebiliyor muyuz? Engelli insanlarımızı ne kadar dinliyoruz?
Gelişmiş ülkelerde son iki yüzyıl içinde (genel oy hakkı,anketler,referandumlar,yeni iletişim araçları gibi olgular sonucu) SİYASETİN YAPILMA BİÇİMİ DEĞİŞTİ. Artık, demokrasilerdeki bildiğimiz kuvvetler ayrılıklarına sivil toplum kuruluşları ve “katılımcı piramit” modeli ile yurttaşların yönetime ortak olması eklenmelidir.
Demokrasiyi demokratikleştirebilmek için vatandaşların karar alma süreçlerine katılarak “birlikte yönetim” modeli oluşturulmalıdır.Bunun için DOĞRUDAN DEMOKRASİ aygıtları hayata geçirilmelidir.Yeni belediyeler yasasındaki REFERANDUM olgusu bunlardan sadece biridir.Önemli kararlar öncesi tarafsız kuruluşlara yaptırılacak ANKETLER de önemlidir.Ama , hepsinden önemlisi apartman-sokak mahalle bölge bazında yurttaşların “yıllık” olarak ve”kur’a ile belirleyerek” mahalle meclisleri,bölge komiteleri,”yurttaş jürileri” gibi yapılanmasını dernekler,sivil toplum örgütleri ile birlikte “piramit benzeri” sistem içinde bir araya getirerek doğrudan demokrasiyi işletmek gerekir.Mikro-yerel düzeyden başlayarak yurttaşlar karar alma süreçlerine ,yönetime katkı sundukları zaman FARKLI BİR DEMOKRASİ DOĞACAKTIR.
Umut edilen farklı demokrasi halkın yönetimlerin karar almalarına katkıda bulunduğu “doğrudan demokrasi” ile mevcut “temsili demokrasi” nin birleşmesi ile olasıdır.Doğrudan ve temsili demokrasinin birleştiği yönetimlerde gerçek “HALK İKTİDARI” gerçekleşebilecektir.Şikayet ettiğimiz siyasetin mevcut durağan yapılanmasının değiştirilebilmesi için küreselleşmeye karşı olan sosyal demokratların,özgürlükçü sol düşüncelilerin,neo-liberal düşünce karşıtlarının bir araya gelerek çözüm modeli oluşturma zamanıdır.

*FARKLI BİR DEMOKRASİ UMUDU PORTO ALEGRE

Geçtiğimiz günlerde 3 önemli toplantı gerçekleştirildi.
1.CHP.Kurultayı.
2.Davos Toplantıları.
3.Brezilya-Porto Alegre ,Dünya Sosyal Forumu.
CHP.kurultayında yaşananları kamuoyu T.V. ve gazetelerden ibret ile izledi.Keşke böyle bir kurultay yaşanmasaydı.Bu kurultayın Türkiye’deki sosyal-demokrat harekete umut,heyecan sinerjisi yarattığı söylenebilir mi?
Aynı tarihlerde neoliberal düşüncenin dünyaya egemen kılınmak istendiği KÜRESELLEŞME doğrultusunda Davos kentinde gerçekleşen toplantıya Başbakan,birçok bakan ve işadamı birlikte katılarak hükümetin politik,sosyo-ekonomik düşüncesinin bu yönde olduğunu dünyaya tekrar gösteriyordu.Burada kuşkusuz şaşılacak bir durum yok.
Diğer taraftan Davos toplantılarına karşı neoliberal küreselleşme karşıtlarını bir araya getiren Brezilya’nın Porto Alegre kentinde düzenlenen “Dünya Sosyal Forumu”ise solcular,sosyal-demokratlar için ciddi olarak değerlendirilmelidir.Bu toplantı “farklı bir demokrasi umudu”olarak incelenmelidir.Hatta ülkemiz koşullarına uyarlanarak kentlerimizde sosyal-demokrat belediyecilik örneği olarak yararlanılacak bir örnek uygulama olarak değerlendirilmelidir.Porto Alegre kenti “mahalle danışma konseyleri”,kura ile belirlenen”yurttaş jürileri” gibi piramit biçimindeki katılımcı yönetim uygulaması ile kendini “demokrasinin başkenti” ilan ediyor.Tarihin,”dünyanın kitlelerden çok liderlerden çektiğini” gösterdiği gerçeğinden hareketle “birlikte yönetim” modeli vaad edilmiştir.Porto Alegre “demokrasiyi radikal bir biçimde demokratikleştirme” girişiminden hareketle işe başlamıştır.Brezilya,yakın tarihindeki P.Alegre uygulamasını yaygınlaştırmıştır.Birleşmiş Milletler Kalkınma Proğramı insani kalkınma göstergesine göre Brezilya 175 ülke arsından 68. sıradadır.(Türkiye ise 88.sıradadır).Brezilya’nın dış borcunun GSYİH’sına oranı %30 iken ,Türkiye’de %55’in üzerindedir.Bugün Brezilya’nın solcu cumhurbaşkanı Lula IMF ile anlaşma yapmamayı düşünüyor.
Türkiye’de artık,neoliberal yapıya,IMF’ye karşı olan sosyal-demokratlar,özgürlükçü sol,hatta liberal demokratlar bir araya gelmenin koşullarını yaratmalıdırlar.Artık,Türkiye’de Devlet de değişiyor.Devletin gerisinde bir çizgi izlemeden AB üzerine eleştirel muhalefet de dahil milliyetçiliğe düşmeden,farklı görüşleri bir arada bulunduran güçlü bir sol muhalefet yaratılarak iktidara ulaşılmalıdır.Farklı bir küreselleşmeyi savunan herkes bir araya gelmelidir.
Brezilya1964’den 1980’lerin başlarına kadar askeri diktatörlük ile yöneltmiştir.2000 seçimlerinde ise %64 oy ile sol yönetim iş başına gelmiştir.P.Alegre deneyimini Dünya Bankası bile A.B.D ‘de,Avrupa’da ve diğer bölgelerde örnek uygulama olarak tavsiye ederken bu olumlu çabayı özel kredisi ile de desteklemektedir.
Demokrasi için laboratuar olabilecek Porto Alegre ‘deki “farklı bir demokrasi” ,”demokrasiyi radikal bir biçimde demokratikleştirme”,”öncelikleri tersine çevirmek”,ortak-iyi yönetişim”,mahalle meclisleri”,”katılımcı bütçe”,”şehir kongresi”,katılımın ve yönetimin rasyonelleştirilmesi”,”sendikaların kadın kolları”,”kadın kooperatifleri” gibi olguları bizlerde artık tartışmalıyız.
Yurttaşlarımızın şehirleri gerçekten yönettiği halk yönetimini gerçekleştirmeliyiz.Yerel yönetimdeki sosyal-demokrat başarı iktidar için sıçrama tahtası oluşturacaktır.Katılımcılık,doğrudan demokrasi ile demokrasiyi de birleştirecektir.”Halkın,halk tarafından,halk için yönetimi” katılımcı ve açık(saydam) yönetimler ile olasıdır.
FARKLI BİR DEMOKRASİ UMUDU

***ANNEM VE ABİLERİM


*SOLUN RADİKALLEŞMESİ GEREKİRKEN…

Küreselleşme olgusunun yaşandığı yerkürede bugün politikada değerlendirmeye alınacak üç akım vardır.
1.FUNDAMENTALİZM
Geleneği geleneksel biçimde savunmak isteyen fundamentalizm,sadece din alanında değil ,milliyetçilik,etnik ilişkiler,cinsiyet ve aile alanlarında gözlenir.Neofaşizm şiddet ise daha da sivrilmiş bir fundamentalizm çeşididir.
2.YENİ MUHAFAZAKARLAR.
YENİ SAĞ—NEOLİBERALİZM.
Yeni muhafazakarlar neoliberallerin aksine A.B.D. ve Almanya gibi ülkelerdeki liberalizme karşıdırlar.Yeni sağ ve muhafazakarlar radikalleşmişlerdir.
Muhafazakarlar gelenekler korunarak geçmişten miras aldıkları fosillerden kurtulma eğilimindedirler. Yeşil politikalara büyük ölçüde karşıdırlar.Neoliberallerin aksine daha çok değil “daha az eşitsizlik” istemekteler.Milliyetçiliği ön planda tutarlar.
Neoliberallerin muhafazakarlardan kısmi farklılıkları vardır.Bir yandan geleneğe düşmandırlar.Öte yandan muhafazakarlıkla bağlantılı görünmek için ulus,cinsiyet, din ve aile arasında geleneğin sürmesine bağımlıdırlar.Ekonomik bireyciliğe ve piyasalara önem verirler.Piyasa ortamındaki çıkarcı ve azami kar elde etmeye yönelik davranışlar vardır.Üstelik bu olguyu da demokrasinin anahtarı görürler.
3.SOL(SOSYALİZM)
Bugün sol kapitalizmi aşmaktan çok ona ayak uydurmaya , refah devletinden kalıntıları korumaya çalışmaktadır.Oysa, sol düşünceye sahip partilerin ön plana çıkaracağı ,mücadelesini vereceği çok önemli konular vardır.Bazılarını başlıklar halinde sıralayabiliriz.
*Demokrasinin demokratikleştirilmesi.
*Eşitsizlikleri azaltmak.
*Tam istihdamın başarılması.
*Dünya nüfusunun % 20’sinden fazlasının yaşadığı yoksulluk faciası.
*Barış,insan hakları,feminizm gibi toplumsal hareketler,demokratik hakların baskı altına alınmaması.
*Silahlanmanın azaltılması.Şiddetten uzak bir toplumsal düzen.
*Toplumsal güvencenin genelleştirilmesi.
*Her türden fundamentalizme karşı diyalojik demokrasi(birlikte yaşama) mücadelesi.
*Eğitim ve sağlık sorunları.
*Kadınların konumunun iyileştirilmesi.
*Çevrecilik ve doğayı koruma bağlamında radikal ekolojik toplum bilinci geliştirme(ekolojik radikalizm).
*21.yüzyılı gen çağı haline getirecek genom projesi.

Her şeyi kökünden ele alma ,yalnızca değişimi ortaya çıkarma değil , aynı zamanda tarihi ileri götürmek için bu değişimi denetleme anlamına gelen radikalizm toplumsal ve politik sorunlara cesur çözümler düşünmeyi de öngörür. Oysa.A.Giddens’ in bir yapıtındaki şu tümceler düşündürücüdür.
“Politik açıdan radikal biri ,normalde klasik siyasi yelpazenin solunda duran ve muhafazakarlığa karşı çıkan biridir.Oysa günümüzde sol savunmacı bir kimliğe bürünmüş,sağ ise gelenek ve göreneğin önlerine çıkardığı engeller ne olursa olsun piyasa güçlerinin serbestçe işlemesini savunarak radikalleşmiştir”.
Türkiye solunun da Dünyadaki bu düşünce bakış açısındaki kayma karşısında yeni radikal politikalar üretmesi gerekir. Fransa’daki Avrupa Anayasasına red olgusunu, İngiltere’deki son seçimlerde ekonomik başarı ve işsizliğin azaltılmasındaki başarının Irak savaşındaki desteğe karşın İşçi Partisini iktidara taşımasını, Almanya’daki sosyal demokrat iktidarın Irak savaşına karşı duruşuna karşın ekonomideki başarısızlığının muhafazakarlara iktidar kapısını yakalama fırsatı yaratması gibi sıcak gelişmeleri bu bağlamda iyi analiz etmek gerekiyor. Avrupa’da insanlar refah göstergelerini kaybetmek istemiyorlar.Kendi bireysel geleceklerini düşünmekteler.İnsanları insanca yaşatmanın birincil önceliği işsizliği,yoksulluğu,eşitsizliği azaltmak ise sosyal demokrat partilerin bu sorunları temel insan hakkı olarak tanımlayarak dünyadaki gelişmeleri gözleyerek ülkemize özgü yeni politikalar geliştirmeleri zorunludur.

*GÜNAHKARLAR İKTİDARI

Kültür eski Bakanlarından değerli yazar Talat Halman eski bir tarihte Hazret-i Peygamberimizin hadislerinden bazılarından alıntı yaparak sonunda günümüz toplumunun manzarası çıkmıyor mu? dediği yazısının başlığı da “SONUMUZ YAKLAŞIYOR” du.Bilindiği gibi hadisler İslamiyetin özlü düsturlarıdır.Dinimizin temelleri arasında Kuran-ı Kerim’den sonra gelmektedir.Hadislerin bazıları “ahir zaman”dan haber verir.Bu türdeki sözler bir araya getirilince Hazret-i Peygamberimizin çağımızı açık seçik görmüş olduğunu anlıyoruz.


Hadislerin gözlerimiz önüne serdiği manzaraya bakalım.
“Köylüler kentlere akın edecek.Kimin nesi olduğu bilinmeyen deve çobanları,bina sahibi olmak için birbirleriyle yarışa koyulacaklar”.
“Kazanç belirli kimselerin elinde kalacak; dar gelirliler açlık ve sıkıntı çekecek”.
“Faizin adı ticaret,rüşvetin adı hediye olacak;tefecilik alıp yürüyecek;helal ile haram arasında fark gözetilmeyecek;paranın kaynağı düşünülmeyecek”.
“Haklar,para ile alınıp satılacak”.
“Dedikodu yaygınlaşacak”.
“Günahkarlar iktidara gelecek,konuşmasını bilmeyenler halka hitap edecek”.
“Yalancılar alıp yürüyecek,sözler hep birbirine ters düşecek”.
“Tüccarlar ve yazarlar çoğalacak.Kalem ucuzlayacak”.
“Amirler,memurlar çoğalacak.Doğru dürüst iş yapanlar azalacak”.
“Mal sahibi malına tapacak.Tüccarların çoğu,hilekar olacak”.
“Faizin adı ticaret,rüşvetin adı hediye olacak;Tefecilik alıp yürüyecek.Paranın kaynağı düşünülmeyecek”.
“Herkes kazanamadığından ,geçim sağlayamadığından şikayet edecek”.
Bunlar Hazret-i Peygamberimize atfedilen gözlemler ,sözler,beklentiler...
Sonumuz yaklaşıyor mu?Biz söylemiyoruz.Hazret-i Peygamber söylemiş.

*KENT TEMİZLİĞİ ÖZELLEŞTİRME- BELEDİYELER ve SENDİKALAR

Belediyelerin temel görevlerinden olan kent temizliği hizmeti 1984 yılında T.Özal’ın Başbakanlığı ile başlayarak Anap belediyelerince müteahhitler aracılığı ile yaptırılmaya başlanmıştır. Burada iki ilke amaçlanmıştır.Hizmetin sürekli ve daha iyi yapılması(grevin ortadan kalkması dahil) ile işçi ücretlerinin düşüklüğü nedeni ile belediyellerin ekonomik yararı. Bu hizmetin bir anlamda özelleştirilmesi ,giderek park ve oyun alanlarının bakımı,bekçiliği,sivrisinek ile mücadele gibi hizmetlerde ihale kapsamına alınarak yaygınlaştırılmıştır.
Aradan geçen 20 yılda Anap dışındaki partilerde bu uygulamadan vazgeçmedi.Hatta bu işin cazibesi giderek arttı.Kimi Belediye Başkanlarınca bu ihaleler bir anlamda rant kapısı haline dönüştürülmüştür de denilebilir.
Ülkemizde bir taraftan çığ gibi artan işsizler ordusunun varlığı kronik bir sorun olarak ortada iken ,diğer taraftan temizlik müteahhidinde asgari ücret ile çalışmak için binlerce işsiz (politik aracılar da kullanmalarına karşın)yol süpürme işçiliğini bile bulamaz duruma gelmiştir.Öte yandan aynı belediyelerde yüksek ücretle çalışan(1.5milyar lira civarında)fakat çoğunluğuda süpürge işçileri kadarda üretken ve zor koşullarda çalışmayan sendikalı ayrıcalıklı işçi personeller.
Özetle Mersin için onbinlerce işsiz çaresiz ve aç iken ,ikinci olarak asgari ücretle süpürgecilik yapma şansı bulanlar,üçüncü olarak ise yüksek ücretli sendikalı işçiler.
Yukarıdaki ironik ve paradoksal tablo karşısında sendikalarda artık bu bağlamda yeni düşünceler üretmeye başlamışlardır.Gerçekten de ortada kara mizahlık bir durum sözkonusu.Sendikaların artık rasyonel,mantıklı,bilimsel toplu iş sözleşmesi yapmaya alışmaları gerekir.Yukarıda üç grupta özetlenen tablonun gözardı edilmemesi gerekir.
İki konu değerlendirilebilir.
a)Belediye Başkanları temizlik konusunu belediye meclislerinde tartışmaya açmalıdır.Belediye Başkanları fedakarlıkta bulunmalı.Sendikalar da belediyelere güven vererek belediyelerin mali kaybına yol açmayacak ücret politikası ile uzun erimli toplu sözleşme önermeliler.
b)Herşeye karşın temizlik ve park hizmeylerinin “belediye meclislerinin belirlediği ilkeler doğrultusunda “müteahhitler aracılığı ile yapılmasına karar verilir ise şartnamelerde uyum monusunda ve ihalelerdeki kırım oranları arasında yakınlık bakımından B.Şehir belediyesinin eşgüdümü sağlaması konusu değerlendirmeye alınabilir.B.Şehir yasası buna olanak tanımaktadır.Bu gerçekleşir ise ilk kademe belediyelerinin temizlik müteahhitleri ve kırım oranları konusundaki spekülasyonlar azalabilir.Başkanlarda zan altında kalmaktan kurtulur.
Ancak,her iki seçenektede İNSAN UNSURU ve EMEĞİ esas alınmalıdır.Belediyeler ticari kurumlar değildir.Belediyeler ,toplumsal hizmeti esas alan ve ağırlık merkezi İNSAN ve EMEK olan kurumlardır.Şimdi,Sosyal Demokrat CHP belediyelerinin farklılıklarını göstermeleri zamanıdır.

*KAÇAK VE RUHSATA AYKIRI YAPILAR TCK’DA

TBMM’de kabul edilen TCK(Türk Ceza Kanunu) ile kaçak ve ruhsata aykırı yapılar için yeni hükümler getirilmiştir.Bu konuda tasarının komisyondan geçen hali TBMM’de değiştirilmiş tir. CHP’nin Anayasa Mahkemesine itirazı ne olacak?
Yürürlükteki İMAR YASASInda zaten ruhsatsız ve ruhsata aykırı yapılar için yapyırımlar mevcuttur.Ancak, belediye ve Valilikler çoğu zaman bu konularda gereğini yapmamaktadırlar.Üstel,k mevcut yasada kullanma izini olmayan yapılara yol,su,kanalizasyon,elektrik,telefon gibi alt yapı hizmetlerinin götürülmemeside öngörülmüştür.Bu hüküm de zaten uygulanmıyor.
Uygulanmıyan daha önemli bir konu ise İmar Planlarında Yapılacak Değişikliklerde Uyulması Gereken Yönetmeliktir. Parçacı müdahaleler ile ,imar planlarının bütünselliği,sistematiği yine planı hazırlayan şehir plancılarının muvafakatı,belediye meclisi kararı ve belediye başkanının onayı ile bozulmaktadır.Yasa ve yönetmeliğe aykırı olarak yapılan bu yöndeki değişimlere karşı yargıya itiraz eden de olmayınca yasal olmayan imar planı değişiklikleri gerçekleştirilerek yaşadığımız çarpık kentler oluşuyor.
Sorun TCK’da yapılacak değişiklikler ile çözümlenemez.Ayrıca,TCK’na bu yönde hüküm konmasıda tartışmaya açıktır.İmar yasasında yapılacak bazı küçük değişiklikler ve belediyelere verilecek bir zamanlama ve aksi durumda uygulanacak yaptırımlar ile sorun çözümlenebilir.Kuşkusuz,belediyelerin bu alanda yapacakları bazı uygulamalar için ek kaynağa gereksinmeleri olacakyır.Belediyeler yapılan kaçak yapılara karşı uygulayacakları projeler için Devlet desteğine gereksinme vardır.
Belediyelerin öncelikle beldelerindeki kaçak yapıların tesbitini,burada yaşayan insanların istemlerine ilişkin birebir ciddi bir araştırma yapması ön altbilgi oluşturacaktır.Bu ön çalışma sonrası PİLOY UYGULAMALAR ile uygulanacak KENTSEL DÖNÜŞÜM-YENİLEME projelerinin gerçekleştirilmesine başlanmalıdır.
Mersin’deki kaçak yapılar için belediyeler öncülüğünde çözüme yönelik geniş katılımlı sempozyum yapılmasıda yarar sağlayabilir.Bu sempozyum sonucu alınacak kararlara belediye meclislerinde son biçimi verildikten sonra ,belediyelerce uygulamaya geçilerek hemen somut adımlar atılmalıdır. Yasal düzenleme gerektiren öneriler ise Vali ve il milletvekilleri aracılığı ile Bakanlıklara ve TBMM’ne aktarılmalı ,takibi yapılmalıdır.
TCK’daki kaçak ve ruhsata aykırı yapıların(mevcut halleri ilekorunması biçimindeki)imar planı değişiklikleri ile yasallaştırılması düşüncesi ise kuşkusuz İMAR AFFI demektir.Bunu çağrıştıracak yasal düzenleme ve uygulamalara kesinlikle karşı duruş sergilenmelidir.

*ÇÖP KONUSUNDA B.ŞEHİR HAKLI AMA…

Çavuşlu bölgesindeki mevcut çöp döküm alanının çevre sağlığı açısından derhal kapatılması için herkesin hemfikir olduğunu sanıyorum.
Belediye yönetici olduğum 1993 yılında Çimsa Genel Müdürü ile görüşmelerde bulunarak yazılı bir protokol ile Çimsa’ dan muvafakat alımını gerçekleştirerek Nazım İmar Planına Çimsa yanındaki alanın çöp döküm alanı olarak imar planına işlenmesinde katkıda bulunmuştum. Önerilen alternatif çöp döküm alanları içerisinde en uygun olanın Çimsa yanındaki alan olduğu kanısındayım.
Mersin B.Şehir Belediyesinin de anılan bu sahada ısrarcı olması yerindedir. Ancak, Belediyenin argümanlarının önemli bir ayağı zayıf kalıyor. O da Belediyenin savunmasındaki bilimsellik yönünde görülen eksiklik. Gelinen noktada çöp döküm alanı konusu bir bakıma geleceğe yönelik politik yatırım aracı haline getirilmiştir. Oysa, bu konunun bilimsel bir çerçevede değerlendirilmesi gerekir.
Bugüne kadar Kent Konseyi yönetiminde de “her neden ve nasılsa” görev almış Mertsin Üniversitesi Rektörü bu konuda görüşünü teknik ve ayrıntılı olarak açıklamamıştır. Halbuki Mersin Üniversitesinde Çevre Mühendisliği bölümü ve akademisyenleri vardır. Gerek Mersin Üniversitesi gerekse çevre konusunda başarılı 9 Eylül,İTÜ, ODTÜ. gibi üniversitelerden yetkin öğretim üyelerine bir çalışma yaptırılarak bilimsel bir rapor hazırlatılabılir TÜBİTAK (Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu) ‘a bir araştırma yaptırılabilinir Yaptırılacak bu bağımsız bilimsel çalışma sonucu hazırlanacak rapor Mersin’deki tüm ilgilileri tatmin edecektir. Bu çalışmayı kuşkusuz Merin Valiliği de yaptırabilir.Zaten Mersin Valisinin de bu konuda çözüm bulmak amacı ile baş aktör konumunda olmaması da Mersin için ayrı bir eksiklik değil mi?.
Mersin B.Şehir Belediyesi ve Kent Konseyinin çöp döküm alanı konusunda elini bilimsel bir çalışma ile güçlendirerekValinin,halkın ve demokratik toplum kuruluşlarının da desteğini alarak ilgili Bakanlıklar karşısında mücadelesinin olumlu biçimde sonuçlandırma konumunda olması gerekir.

*MERSİN ÇÖP PROJESİNDE DIŞ KREDİ KULLANMAK ŞART MI ?

Türkiye’de Belediyeler dış kredi kullanmaya 1980’den sonra başlamıştır. Belediyelerin dış kredi kullanmaya özendirilmesi 1980 sonrasının ekonomik/politik düşüncesi sonucu küreselleşme/ yerelleşme /özelleştirme sarmalı içerisinde düşünülmüştü. Mersin Türkiye’de Dünya Bankası aracılığı ile ÇKGP(ÇUKUROVA KENTSEL GELİŞME PROJESİ) ile ilk dış kredi kullanan belediyelerin başındadır.Bu proje içerisinde Çavuşlu’daki mevcut çöp fabrikasında küçük bir alanda “düzenli depolama” da gerçekleştirilmiştir.
1994 öncesi koşullarında Çimsa Genel Müdürlüğünün de yazılı onayı alınarak Çimsa arkasında Çimsa’nın boşalttığı alan o tarihde çöp döküm alanı olarak imar planına işlenmişti.Hiçbir belde ,köyün kendi sınırları içerisine çöp dökülmesini istemeyeceği dünyada kabul gören bir gerçektir.Görünen o ki Mersin için en uygun çöp döküm alanı olarak yer belirlenmesinin son aşamasına gelinmiştir.
Çöp döküm alanında çöpün değerlendirme teknolojisi bilimsel kuruluşlarca saptanacaktır.Teknoloji olarak ister düzenli depolama yöntemi isterse başka bir model öngörülsün artık her teknolojinin uygulamasını gerçekleştirebilen başarılı ulusal firmalar ülkemizde mevcuttur. Bu nedenle dış kredi kullanarak “müşavir firma”ya ödeme yapmaktansa, yabancı firmalara yüksek birim fiyattan ödemeler yapılmaktansa işi ulusal firma veya firmalara ihale ederek projeyi öz kaynakları ile gerçekleştirmede belediye üç yönden kazançlı çıkacaktır.
1. Türk parasının dışarıya transferi önlenecektir.
2. Maliyetlerinin çok yüksek olması nedeni ile dış kredi kullanarak yapımı düşünülen belediyenin gündemindeki iki önemli”pis su arıtma” ve”toplu taşıma” projesi için belediyenin öz kaynak katkısı/geri ödeme planı için istenilen finans akım tablosu DPT ve Hazine Müsteşarlıklarınca daha olumlu değerlendirileceğinden anılan iki projenin gerçekleşme şansı artacaktır.
3. Dış kredi kullanılması halinde “müşavir firma”ya ödenecek ek ücret ve yüksek birim fiyatlar nedeni ile yüksek maliyet yerine proje daha ucuza mal edileceğinden buradan sağlanacak artı kazanç çöp döküm alanı çevresindeki belde ve köyler halkına B.Şehir Belediyesince hizmet(asfalt,içme suyu,araç yardımı,personel istihdamı v.b…) olarak aktarılabilecektir.Bu konuda ilgili belde,köy yönetimlerine önceden özel destek projesi sunulmalıdır.Bu konuda Valilik önderliğinde protokol yapılması daha da inandırıcı olabilir.
Artık,çöp döküm alanı ile beraber teknolojisi ve projenin uygulama modelinin de bir arada düşünülerek karar verilme zamanıdır.12 yıldır tartışılan bu konuya son verme zamanı gelmiştir.

*PARTİ POLİTİKALARI İLE BELEDİYE PROĞRAMLARI ARASINDAKİ UYUM

BAZAN SÖYLENECEK SON SÖZÜ BAŞTAN SÖYLEMEKTE YARAR OLABİLİYOR.BU YAZIYADA YAZININ BAŞLIĞINI SORGULAYARAK BAŞLAMAK GEREK.BAŞLIĞA “PARTİ POLİTİKALARI İLE BELEDİYE PROĞRAMLARI ARASINDAKİ UYUMSUZLUK”DEMEK DAHA USSAL(AKILCI)DEĞİLSE DE DAHA GERÇEKÇİ OLABİLİRDİ.
12 EYLÜL 1980 DARBESİ İLE ÖNCE K.EVREN TÜRKİYE’ DEKİ TÜM DEĞERLERİ TERS YÜZ ETMİŞTİR.ARKASINDAN 1984’DET.ÖZAL DA ASKERİ DARBENİN ATTIĞI TOHUMLARLA ÜLKEDEKİ TÜM ETİK VE EVRENSEL SİYASAL DEĞERLERİ ALT ÜST ETMİŞTİR.ANAP ,GETİRDİĞİ BÜYÜKŞEHİR YASASI İLE İMAR YASASI İLE ,POLİTİK ÇIKARLAR İLE HER KÖYÜ BELEDİYE YAPMAK GİBİ YANLIŞ UYGULAMALARI İLE SİYASAL,TOPLUMSAL ETİK DEĞERLERİ YOZLAŞTIRMIŞTIR.YAPTI DA NE OLDU? ANAP DİYE BİR SİYASİ PARTİNİN ESAMESİ OKUNUYOR MU? ANCAK,ÖZAL-ANAP ANLAYIŞI SİLİNDİ Mİ?HAYIR.ÇÜNKÜ,MAALESEF DİĞER SİYASİ PARTİLER ANAP SONRASI ,ELEŞTİRSELERDE ANAP UYGULAMALARINI BİR ANLAMDA TAKLİT ETMEYE ÖZENMİŞLERDİR.BU OLGU 1989’DAN BAŞLAYARAK BELEDİYELERDE DE HIZLA GÖRÜLMEYE BAŞLANMIŞTIR.TAKLİT EDEBİLDİLER Mİ? HAYIR.ÇÜNKÜ,TAKLİT ETMEYE KALKIŞAN ÇOĞU PARTİLER YAPTIKLARI UYGULAMALARI ELLERİNE YÜZLERİNE BULAŞTIRDILAR.BU PARTİLER KENDİLERİNE DE ÇOK BÜYÜK YARALAR VERMİŞLERDİR.İŞTE BU OLUMSUZLUKLAR SONUCU VATANDAŞ AKP.GİBİ YENİ KURULAN BİR PARTİYE YÖNELME DURUMUNDA KALMIŞTIR.
ÇEVREMİZE BAKALIM.
ÖZAL’IN BAŞLATTIĞI KENT TEMİZLİĞİ HİZMETİNİN ÖZELLEŞTİRİLMESİ UYGULAMASINI KENDİ PARTİ POLİTİKASI DOĞRULTUSUNDA DEĞİŞTİRMEYİ DÜŞÜNEN PARTİ,BELEDİYE YÖNETİMLERİ OLDU MU?
ÖZAL’IN BELEDİYE MECLİSLERİNE TANIDIĞI İMAR PLANI DEĞİŞİKLİK YETKİSİ İLE YARATILAN HAKSIZ RANTTAN BAZI KİŞİLER ZENGİN EDİLİRKEN ,ŞEHİRLERİMİZ YAĞMALANIRKEN ,HALKI DÜŞÜNEN,BU RANTIN TOPLUMSAL RANTA DÖNÜŞMESİNİ AMAÇLAYAN,HALKA HİZMET OLARAK KAYNAK TRANSFERİNİ DÜŞÜNEN,DEĞİŞTİREN PARTİ,BELEDİYE YÖNETİMLERİ OLDU MU?
İHALELER İLE (SÖKÜLÜP-YENİLENEN,RENGİ-ŞEKLİ DEĞİŞTİRİLEN KALDIRIM İHALELERİ DAHİL)KENDİ BİRKAÇ AKRABA VEYA ARKADAŞINI ZENGİN ETME ANLAYIŞI DEĞİŞTİ Mİ?
ÜLKEMİZDEKİ 3200 KADAR BELEDİYE YÖNETİMİ İÇERİSİNDE BİRKAÇ İSTİSNA DIŞINDA YUKARIDAKİ SORULARA VERİLECEK CEVAP “HAYIR”DIR.
MHP,DEHAP GİBİ ZAMAN,ZAMAN BİRBİRLERİNİN ÜZERİNE POLİTİKA YAPAN PARTİLER DAHİ BELEDİYE MECLİSLERİNDE KİŞİLERE RANT SAĞLAYAN İMAR PLANI DEĞİŞİKLİKLERİNDE BİRLİKTE HAREKET ETMEDİLER Mİ?İHALE PEŞİNDE KOŞMADILAR MI?KİMİ MECLİS ÜYELERİ BU UĞURDA PARTİLERİNDEN İHRAÇ VEYA İSTİFAYI DAHİ GÖZE ALMADILAR MI? BU PARTİLERİN MECLİS ÜYELERİNDEN DAHİ BU ANLAMDA ORTAK NOKTADA BULUŞABİLENLER OLABİLİYORSA GERİSİNİ TARTIŞMAYA GEREK YOK.OYSA,BU PARTİLERİN NASIL BİR BELEDİYE YÖNETİMİ HEDEFLEDİKLERİNE İLİŞKİN PROĞRAMLARI YOKMU İDİ?YA YOKTU YADA DİNLEYEN YOKTU.SON GENEL BELEDİYE SEÇİMLERİNDE HALKDA BU TİP PARTİLERE CEZAP VERMEDİ Mİ? ANCAK,YAŞANAN TÜM BU OLUMSUZLUKLAR MAALESEF TEPKİ OYLARINA DÖNÜŞEREK AKP’YE YARAMIŞTIR.

İŞTE,YUKARIDA BELİRTİLEN CANLI,SOMUT,YAŞANAN ÖRNEKLERDEN DERS ALARAK,DÜNYADA EN İYİ BELEDİYE UYGULAMALARINI SOSYAL DEMOKRAT PARTİLERİN GERÇEKLEŞTİRDİĞİ GERÇEĞİNDEN HAREKETLE CHP VE BELEDİYELERİNİN BİR TARAFTAN AKADEMİSYEN,YAZAR,ENTELLEKTÜEL BİRİKİMİ OLAN DİĞER AYDINLAR,SENDİKALAR,MESLEK ODALARI VE SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ İLE İŞBİRLİĞİ YAPARKEN ,DİĞR TARAFTAN AÇ-YOKSUL-İŞSİZ İNSANLAR İÇİN GERÇEKÇİ SOMUT PROJELER ÜRETMESİ BEKLENMEKTEDİR.PARTİ YEREL ÖRGÜTLERİ VE BELEDİYE YÖNETİMLERİNİN BU AMAÇLA AÇIKVE KATILIMCI POLİTİKA İZLEMELERİ ÖN KOŞULDUR.HAYALCİ OLMADAN,HALKIN İSTEMLERİNE ÖNCELİK VEREREK ,YAPILABİLECEKLERİ VE YAPILAMIYACAKLARI NEDENLERİ İLE HALKA AÇIK,AÇIK ANLATARAK YOL ALINABİLİR.PARTİ ÖRGÜTÜ-BELEDİYE-HALK ARASINDAKİ SICAK DİYALOG –BARIŞ ORTAMI KURULABİLİ.KUŞKUSUZ BUNUN İÇİN BİLGİYE,ÇALIŞMAYA GEREKSİNİM VAR.MAHALLE, MAHALLE,EV,EV KİŞİ,KİŞİ EĞİTİM ÇALIŞMASINA GEREKSİNİM VAR.AÇIK VE KATILIMCI BİR ORTAMDA,GÜVENİN-BARIŞIN OLDUĞU BİR ORTAMDA AŞILAMIYACAK BİR SORUN YOKTUR.

*MERSİN’İN ÇOK KONUŞULAN PROJELERİ NE OLACAK?

MERSİN İÇİN SONUCA GİTMEK ÜZERE “OLUMLU VEYA OLUMSUZ”KARAR VERMEK ÜZERE ADI NE OLURSA OLSUN BELİRLİ PLATFORMLARDA BAZI KONULARDA ACİLEN KARARLAR ALINMALIDIR.BU PLATFORM KİŞİLER,RESMİ VE ÖZEL KURUMLAR,ÜNİVERSİTE,MESLEK ODALARI VE SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİDİR.KATILIMCI BİR ANLAYIŞ İLE SAYDAMLIK İLKESİ ESAS ALINARAK KARARLAR ÜRETİLMELİDİR.KONUŞULACAK PROJELER MERSİN’İN GELECEĞİNDEN ZİYADE HALEN GÜNDEMDE OLAN ,KONUŞULAN,BAŞLAMIŞ VEYA BAŞLAMA DURUMUNDA OLAN ÖNEMLİ PROJELERDİR.BU TARTIŞMA,KESİNLİKLE SİYASAL DÜŞÜNCELERDEN ARINMIŞ OLARAK,BENCİLLİK VE KİŞİSEL EGOLARDAN ARINMIŞ OLARAK,YAZILI VE GÖRSEL BASIN ARACILIĞI İLE HİÇKİMSENİN KENDİ REKLAMINI ÖN PLANA ÇIKARMADAN YAPILMALIDIR.BUGÜNEDEK ,BELİRTİLEN BU OLUMSUZLUKLAR YAŞANMADI MI?MAALESEF ZAMAN,ZAMAN YAŞANDI.

BU DÜŞÜNCE ORTAMINI KİM OLUŞTURACAK? ÖNCELİKLE BÖYLE BİR BEKLENTİ İLİN VALİSİ İÇİNDİR.ÇÜNKÜ,VALİLİKMERKEZİ HÜKÜMET İLE YEREL YÖNETİM ORGANLARI ARASINDA FŞGÜDÜM SAĞLAYABİLECEK TEK MAKAMDIR.VALİLİK YAPMAZ İSE KİM YAPACAK?B.ŞEHİR BELEDİYE BAŞKANININ ARACI OLACAĞI BİR DÜZENLEME AKLA GELMEKTEDİR.BU DÜZENLEME NASIL OLUR?GEÇMİŞTE BAŞLANGICINDAN İTİBAREN YAPILAN KİMİ YANLIŞLIKLAR NEDENİ İLE OLUŞTURULAMIYAN KENT KONSEYİ VEYA BENZERİ BİR ORGANİZASYON İLE ;

ÖNCELİĞİ OLAN KONULAR NELERDİR?HEMEN AKLA GELEN BAZI PROJELER,SORUNLAR ŞUNLARDIR:

1-MERSİN PİSSU ARITMA TESİSİ

YENİ B.ŞEHİR YASASI NEDENİ İLE MERSİN VE ÇEVRESİNDEKİMEZİTLİ,KAZANLI,KARACAİLYAS GİBİ BELEDİYELER DE DİKKATE ALINARAK PROJE REVİZE EDİLEBİLİR.MEVCUT PROJENİN YENİ DÜZENLEMESİ MESLEK ODALARI İLE BİRLİKTE YENİDEN ELE ALINABİLİR.

AMA,NE OLURSA OLSUN BİR AN ÖNCE “DOĞRU”BİR PİS SU ARITMA PROJESİ UYGULAMASINA BİRAN ÖNCE BAŞLANMALIDIR.

2-KATI ATIK (ÇÖP)DÖKÜM ALANI VE DEĞERLENDİRME TESİSİ




MERSİN-ÇAVUŞLU’DAKİ MEVCUT ÇÖP DÖKÜM ALANI YERİNE YENİ BİR YER TESBİT EDİLEREK(PİSSU ARITMA PROJESİNDE OLDUĞU GİBİ ÇEVRE BELEDİYELERDE GÖZETİLEREK)TEKNOLOJİSİ DE “BİLİMSEL”OLARAK TESBİT EDİLEREK BU SORUN ÇÖZÜMLENMELİDİR.TEKNOLOJİSİ KONUSUNDA DIŞ KREDİ KURUMLARININ YÖNLENDİRMESİNDEN ZİYADE MERSİN’İN ÖZEL KOŞULLARI ÖN PLANDA TUTULMALIDIR.BU KONU SADECE B.ŞEHİR BELEDİYESİNİN SORUNU OLMAYIP ,VALİLİĞİNDE ÇEVREYE DUYARLI OLARAK SORUNU SAHİPLENMESİ GEREKİYOR.

3-TOROSLAND PROJESİ

GEÇEN DÖNEM TOROSLAR BELEDİYESİNCE GÜNDEME GETİRİLEN BU PROJENİN DURUMU NETLEŞTİRİLMELİ.RASYONEL BİR PROJE DEĞİLSE GÜNDEMDEN ÇIKARILMALIDIR.

4-ADANALIOĞLU BÖLGESİ TURİZM PROJESİ

MESİAD’IN SÖZCÜLÜĞÜNÜ YAPTIĞI GÖZLENEN BU PROJE BİLİMSEL ÇERÇEVEDE YENİDEN ELE ALINMALIDIR.PROJENİN YERİ YENİDEN DEĞERLENDİRİLEBİLİR.BU YERE KİMİN ,NASIL KARAR VERDİĞİ VE UYGULANABİLİRLİĞİ KONUSUNDA KAMUOYUNDAKİ BAZI KARŞI GÖRÜŞLER DİKKATE ALINMALIDIR.

5-AKKUYU NÜKLEER ENERJİ SANTRALİ

HÜKÜMETCE SİLİFKE-AKKUYU’DAYAPIMI DİLLENDİRİLEN ENERJİ SANTRALİ KONUSUNDA İLGİLİ BİLİM KURULUŞLARI,MESLEK ODALARI VE SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ GÖRÜŞ OLUŞTURARAK ORTAK TAVIR ALMALIDIRLAR.İSTANBUL BASININDA BU KONU GÜNDEME GETİRİLİRKEN MERSİN’DEKİ SESSİZLİK ANLAŞILAMAMAKTADIR.

6-TAŞUCU TERSANESİ

ULAŞTIRMA BAKANLIĞINCA TAŞUCU’NDA YAPIMINA KARAR VERİLEN TERSANE KONUSUNDA İLGİLİ BELEDİYE İMAR PLANI VE GÖRÜŞÜ İLE TAŞUCU HALKININ DA DUYARLILIKLARI GÖZETİLEREK DÜŞÜNCE OLUŞTURULMALIDIR.

7-KARADUVAR MAHALLESİNDEKİ AKARYAKIT DOLUM TESİSLERİ

GEÇTİĞİMİZ GÜNLERDE ATAŞ’DA ÇIKAN YANGIN İLE GÜNDEME GELEN KARADUVAR’DAKİ AKARYAKIT DOLUM TESİSLERİ VE HATTA MERSİN’DEKİ AKARYAKIT İSTASYONLARI VE LPG SATIŞ YERLERİNİN DURUMU İNSANLARIN CAN GÜVENLİĞİ OLGUSU ÖN PLANA ALINARAK TÜMDEN ELE ALINMALIDIR.BUNUN EN ÖNEMLİ ARAÇLARINDAN BİRİSİDE MERSİN NAZIM İMAR PLANININ BU BAĞLAMDA B.ŞEHİR BELEDİYESİNCE ACİLEN ELE ALINMASIDIR.BU SORUN SADECE B.ŞEHİR VE AKDENİZ BELEDİYESİNE AİT OLMAYIP MERSİN VALİLİĞİNİN ÖNCÜ ROL OYNAMASI BEKLENMEKTEDİR.


BUNLARA BENZER PROJELERİ ÇOĞALTABİLİRİZ.SORUN SALT BELEDİYELERİN SORUNU DEĞİLDİR.VALİLİK,AKTİF BİR ÇÖZÜMLEYİCİ ROL OYNAYARAK SORUNLARIN ÜZERİNE GİTMELİDİR.MERSİN İKTİDAR VE MIHALEFET MİLLETVEKİLLERİ BU PROJELER KONUSUNDA NE DÜŞÜNÜYORLAR,NE YAPIYORLAR?ARALARINDA KONSESSUS SAĞLAYARAK OLMAYACAK PROJELERİ AYIKLAYARAK OLABİLECEKLERİN ÜZERİNE GİDİLEREK FİNANSMANLARI BAŞTA OLMAK ÜZERE KARAR VERİLMELİ,BAŞLANMALI,KISA SÜREDE BİTİRİLMELİDİR.AKSİ TAKDİRDE YILLARDIR KONUŞULAN KİMİLERİNİN HAYALİ DEDİĞİ BAZI PROJELER ,SORUNLAR DAHA YILLARCA KONUŞULMAYA DEVAM EDECEK,KİMİLERİ BU PROJELERİ BAHANE EDEREK KENDİLERİNE EKONOMİK,SİYSSİ,SOSYAL RANT SAĞLAMAYI SÜRDÜRECEKTİR.MERSİN HALKINA YAZIK OLUYOR.KİMİLERİNİN KURGULADIĞI OYUNU MERSİN HALKI ARTIK İZLEMEK ZORUNDA KALMASIN.

*MERSİN’E RAYLI TAŞIMA MI? ULAŞIM ETÜDÜ MÜ? NELER YAPILMALI?

Mersin’de yıllardır konuşulan Hafif Raylı Taşıma Projesi yine uzayarak(Huzurkent –Tece olarak) kent gündeminde yer almış durumdadır.
Mersin’in gelecekte çevre kirliliği,ulaşım,toplu taşıma sorunu yaşamaması için konu “1992 yılında” D.P.T.(Devlet Planlama Teşkilatı) nezdinde Mersin Belediyesince gündeme getirilmiştir.Kentsel Ulaşım Çalışması bağlamında toplu taşıma sistemine karar vermeden önce birincil olarak KENTSEL ULAŞIM ETÜDÜ yapılması gerekiyordu.O yıllarda bu işi tek başına sağlıklı olarak sonuçlandırabilecek düzeyde Türkiye’de yeterli deneyime sahip firma olmadığından ve de belediye bütçe olanakları yetersiz olduğundan 1992’de dış kredi ile yaptırılması D.P.T.’nca öngörüldü. 1993 yılında ise Ulaştırma Bakanlığı ile yapılan görüşmeler sonucu Mersin kentsel ulaşım etüdünün (Mersin,Samsun dahil 5 ilde) Ulaştırma Bakanlığı’nın kendi bütçe olanakları ile yaptırılması 1994 Devlet Yatırım Proğramında yer aldırılmıştır.
Klasik araçlar dışında toplu taşımacılıkta tramvay dışında “Raylı Taşıtlar” olarak tanımlanan METRO,HAFİF RAYLI TAŞIT ve DEMİRYOLU BANLİYÖSÜ ile DENİZ ULAŞIM ARAÇLARI vardır.Türkiye’de uygulanan metro ve raylı taşıma sistemlerinde çok büyük sorunlar yaşanmıştır.Sistem,teknoloji,maliyet,finansman gibi hususlarda yaşanan olumsuzluklar D.P.T.’nı daha dikkatli olma durumunda bırakmıştır.
Örneğin;Adana’da 1998’de ihalesi yapılan 13.5 km.lik işin 2000 yılında bitmesi öngörülmüşken (1.bölümü 314 milyon dolara ihale edilmişti) halen işin tamamlanabilmesi için harcanan 2000 trilyon liraya ek olarak 200 trilyon lira daha ek paraya gereksinme vardır.Ankara’da metro dışında ANKARAY(hafif raylı taşıma) 8.7 km.si 300 milyon dolara (yaklaşık 500 trilyon lira) ihale edilmişti.İstanbul Belediyesi’nin ise toplam yatırımlarının % 40’ını METRO inşaatı oluşturmaktadır.
Kentsel Ulaşım Çalışmalarında Ulaşım Etüdü sonrası ulaşım ana planı,yapılabilirlik çalışması,sistem öncelikleri ve avan proje aşamaları vardır.
Yeni B.Şehir yasası ile Mersin B.Şehir belediyesinin sınırının sahilde Huzurkent’den Çeşmeli’ye kadar uzanması sadece ulaşım değil birçok konunun yeniden gündeme getirilmesini zorunlu kılmaktadır. Örneğin Mersin NAZIM İMAR PLANI genişleyen sınır ile birlikte yeniden değerlendirilmeden ulaşım etüdü yapılabilir mi? Hatta daha da ileri giderek değişen İL ÖZEL İDARESİ YASASI’ndaki nazım imar planından da üst ölçekteki İL GELİŞİM PLANI hazırlanmadan ulaşım etüdü yapılabilir mi?
Ne yapılmalı?
Sağlıklı bir ulaşım etüdü yaptırılabilmesi için;
1*Mersin Valiliği-İl Özel İdaresi yasası gereği devreye girerek “acilen” İL GELİŞİM PLANI’nı hazırlatmalı.
2*İl gelişim planına koşut olarak MERSİ NAZIM İMAR PLANI zaman geçirilmeden revize edilmelidir.
Her iki planlama çalışmasında da Mersin Üniversitesi ve gerek görülen diğer üniversiteler,meslek odaları,Ticaret ve Sanayi Odası gibi kurumlar mutlaka katkıda bulunmalı ve konsensüs sağlanmalıdır.
3*Planlama çalışması sonrası ulaşım etüdünün öncelikle Ulaştırma Bakanlığınca yaptırılması için girişimde bulunmalı olmaz ise D.P.T. uzmanının bilgisi alınarak ciddi firmalara çağrı yapılarak ihale edilmelidir.
(Bu arada Mersin B.Şehir belediyesi UKOME-ulaşım koordinasyon merkezi ve AYKOME alt yapı koordinasyon merkezide gerçek kimliğine kavuşturulmalıdır)
4*Projenin gerçekleşmesine katkıda bulunmak üzere Mersin C.H.P. ve A.K.P. milletvekillerinin de desteği sağlanmalıdır.
Sağlıklı arazi kullanım verileri kullanılarak,kent formunun ve yolculuk desenlerinin gelişmesine yol açan tarihsel,sosyo-ekonomik ve kültürel olaylar değerlendirilmeli,bütün yolculuk türleri için genel değerlendirme yapılarak,kentin gelecekteki sektörel (ticari,sanayi,turizm,tarım,konut,organize sanayi bölgesi gibi) kullanım projeksiyonları düşünülerek D.P.T.nın kabul edebileceği ölçütde ulaşım etüdü sonuçlandırılabilir.
Ulaşım Etüdü sonucu ne çıkabilir?
Belki bisiklet yollarının çoğaltılarak bisiklet kullanımının özendirilerek çoğaltılması,
Belki katlı otobüs,körüklü otobüs gibi otobüs türleri de değerlendirilerek toplu taşıma otobüs sayısının arttırılması,
Belki meydan,kavşak,bulvar,köprülerin,otobüs duraklarının,yol genişliklerinin yeniden planlanması,
Belki tramvay,
Belki raylı taşıt bu arada da hafif raylı taşıma sistemi,
Sonuçta bu olasılıklardan herhangi biri veya birkaçı bir arada önerilecektir(güzergah uzunluğu dahil).

Katılımcı ve açık yönetimlerin olmaması doğru projelerin ortaya çıkmasını maalesef önlemektedir.Mersin için acil olan ,önceliği olan işler,projeler nelerdir? Buna kim veya kimler karar verecek? Kanımca en önemli sorun burada.Merkezi hükümet ile B.Şehir belediyesi arasındaki siyasi görüş farklılığı da dikkate alınır ise korkarım belediye,hafif raylı taşımada yaşadığı durumla pis su arıtma ve çöp değerlendirme projelerinde de karşılaşabilir.En iyi iyinin düşmanı olduğundan şahsen ben kısa erimli düşünmeye çalışıyorum.”2005 yılında” B.Şehir belediyesi Çavuşlu’daki çöp fabrikasını kaldırarak tesbit edilecek yerde en uygun teknoloji ile gerekirse “kendi bütçe kaynakları ile” Mersin’in çöp sorununu çözer ve itfaiyeye 3-4 merdivenli araç takviyesi yapılır ise diğer büyük projelerin başlatılmasını 2006’ya da bırakabilir.

Ama ne yapılırsa yapılsın,kararı kim veya kimler alıyor? Mersin’in öncelikli(kısa ve orta erimli) gereksinmeleri,projeleri nelerdir? Açık ve katılımcı anlayış ile ele alınmaz ise sonuçda Mersin’e yazık olur. Ayrıca,zaten harcanan para kimin parası? Halkın parası. Demokrasi, halkın halk için halk tarafından yöneltmesi olduğuna göre halkımızın parası ile oluşturulan belediye bütçesinin hazırlanması,planlanması ve harcama yerlerinin belirlenmesinde de yurttaşların söz sahibi olması gerekmez mi? İşte,katılımcılık anlayışı bu mantıkla yani kentte yaşayanların söz sahibi olabileceği düzenlemelerle (kuşkusuz bu araçlardan sadece biriside kent konseyidir) gerçekleştirilirse belediyelerde doğru projeleri öncelik sırasına göre ele alır ve gerçekleştirme şansına sahip olurlar. Kuşkusuz,bu olguda belediye başkanlarını başarılı kılacak zincirin önemli halkalarından biriside başkanın doğru kararlar almasında etkili olacak bilgi birikimi ve inanca sahip kadrolardır da.